1 Mayıs 2008 Perşembe

PEYGAMBERLİK HAKKINDA

Allah’ın var olduğuna, işitmeyi ve hissetmeyi, kulakları ve kalpleri boşuna yaratmadığını düşünen her insan için aslında Allah’ın kıymetli gördüğü bir kulu ile konuşmasına şaşmaması icap eder. Tam tersine nasıl olurda Allah bizlerle konuşmaz; biz O’nı anlamak, duymak ve kavuşmak için yanıp tutuşuyorken. Bizlere hassas kulaklar ve duyarlı kalpler vermişken. Kainattaki O’ndan başka hiçbirşey bize yetmez ve tüm yüreğimizle sonsuzluğa kilitlenmiş, muhtaç ve susuzken O’na o bizimle nasıl konuşmaz. Asıl buna şaşmak lazımdır.

Allah bir kuluyla 3 şekilde konuşur. Allah’ın bir kulu ile konuşması için peygamber hatta insan bile olmasına gerek yoktur. Kuran ‘da Hz Meryem’a, bal arısına, karıncaya ve bazı gök cisimlerine, meleklere vahiy yoluyla Allah’ın hitap ettiği bildirilmektedir.

Allâh bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (kulunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur; yahut izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir. O, yücedir, hüküm ve hikmet sâhibidir.(ŞÛRÂ suresi 51. ayet)

Görüyoruz ki Allah kalplere bir düşünce doğurarak da kulları ile konuşabilir. Ayrıca melek yada peygamber aracılığı ile yada perdenin ardından ( herşey perdedir ) hitap etmektedir. Gözler onu kapsayamaz ama o gözleri kapsar.

BAKARA (115)
Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.

Allah’ı baş gözüyle görmek ayette tarif edildiği gibi tüm kainata ibret nazarı ile bakmak ile mümkündür.

Göklere kalp gözünü açarak bakan görür ve ona vahyedilir ( ilham da denir, peygamberde olunca vahiy salih kimselerde olunca ilham şeklinde anlatılır ) ki; Allah tertemizdir, bütün noksanlardan arınmıştır, güzelliği nefes kesicidir. Sahip olduğu anlamlar yüreklere işleyicidir.
Bir çiçeğe bakan eğer tüm yüreğiyle bakabilirse belki o yürek çatlar da içinden filizler fışkırır. O öyle bir ilhamdır ki kelimesizdir ama kitaplar yazdırır. Harflere bağlanmadan bir damla ile tüm okyanusları anlatır. Sevgili konuşmaz ama bir bakışı ve bir gülümsemesi ile savaşlar çıkarabilir. Bu durumda konuşmak anlam değiştirip seslerin esaretinden kurtulmuş ve doğrudan ruhun derinliklerine temas etmiştir. O’nu gören konuşmak için kelime aramaz. Anlamı bulmuştur, kelimeler de anlamı keşif için değil midir?

Bazen bir vahyi içine çekmiş olan kalbe sahip ruh gelir ve sizinle konuşur. Bu da Allah’ın bize ilettiği bir mesaj gibidir.

Allah’ın gerçek kelimeleri yıldızlar ve bulutlar, kuşlar ve yıldırımlar gibidir. Onun kelimelerini doğrudan duysa insan kalbi sağırsa anlayamaz. Ama kalbi duyan bir insan kelimeleri duymadan seziş yoluyla kelimeleri öğrenir. Öyle bir bilgi ve konuşma ki titretip ağlatan ve savurup dağıtan…

Bu durumda her insan kalbini yumuşatıp temizleyerek Allah ile konuşmaya giden yolu açar. Kainatı okumayı öğrenen Allah ‘ın ilim ve enerji yüzünün sesini duymaya başlamış kişidir.

Birisine Allah doğrudan kelime ile der ki; “beni sev, çünkü ben sevgi doluyum”. O kişinin kalbi taşsa hiçbir kıpırdanma olmaz. Fakat bir kişi Allah’ın en güzel kelimelerinden olan kucağını açmış size doğru küçük adımlar atan gülümseyen ve “sev beni” diyen bir çocuk gördüğü zaman gözleri dolar. Der ki” bu minik yüreğe sevmeyi ve sevilmeyi ilham eden kendisi değil ancak onu böylesine yaratmış olan yüce Allah’tır ve ancak O’nun bir yansımasıdır.” O kişi çocuğa değil Allah’ım merhamet ve sevgisine sarılmıştır.

Kelime kalbe dolabilirse kişi o kelimeye dönüşür. Bal kelimesini duyan bal olmaz. Ama balı içerek tüm ruhuyla yanan bal olur.

Bazen daha kesin ve üzerinde ihtilaf bulunmayan kelimeler gerekir özellikle harfsiz kelimelerden anlamayan cahil bir kavim için harfler ve kelimeler indirilir seçilmiş bir kalbe.

O kalbe doğan ağızdan titreşerek çıkıp anlamak isteyenlerin kulaklarına ve beyinlerine çarpar. Böylece ilk perdeye düşer. Sonra perdelenmiş olan kalplerine. Yerler ve gökler kitabının bir harfini çözemeyen, her şeyin aşk ve bağlılık içinde dönürek secdeler ettiğini farketmeyen bir insan bu kelimeleri hakkıyla anlayabilir mi? Fakat onların tabiri ile en açık şekilde söylenmeli ki o işe yaramaz hale getirilmiş kalplerin hesabı sorulabilsin. En büyük hediye olan kalbe kötülük yaparak hıyanet etmiş olanlara hesabı sorulsun.

O insana kendini hatırlatır. Peygamber bir perdedir. İnsanlarla o perdenin ardından konuşur. Peygamber ise sürekli incelen ve sevgilinin cemalinin yakıcı ışıltısında mest olmuş halde sürekli derecelerde yol alır. Tüm kainat ardını gösteren bir tül perde gibidir. Dayanılmaz olana ışık tutan. Gölgelerin ışığı doyurduğu gibi; perdelerde O’nun bir yansıması olmakla O’na aittir ve güzeldir. O’nu zatı gizemler içindedir. İnsana ona baktıkça kendi sonsuz yalnızlığını ve benliğini duyumsar. Gitmek istediği yer kendi içindedir. Bunu farkedinceye kadar acıya tutulur, ayakları dolaşır. O’nun yerini keşfedince der ki; “ilacımmış derdim benim”

Allah ile sonsuz şekillerde ve hallerde, milyonlarca lisan ile konuşulabilir; yol vahiy ve ilhamlar olduktan sonra.

Sıradan bir kimse ile dahi Allah rüyalarda, gizemli hallerde konuşuyorsa kıymet verip bunca günahına rağmen elbette Hz Muhammed gibi benzeri görülmemiş bir Hak aşığı ve hizmetkarı olan şerefli ve ashabı yıldızlardan kıymetli olan o yüzü ve kokusu gül olan ile konuşması nasıl garipsenebilir. Ondan öncede sonra da öyle çok kimse ile Allah türlü şekillerde konuşmuştu ki…

Allah’ın anlayış sahibi kalpler yarattıktan sonra o kalplere kendini binlerce şekille anlatmak istememesi düşünülemez. Tam tersine kalplerin yaratılış amacı Allah için ancak bu olabilir. Biz her ne kadar bu işin dışında her işiçin kullanamaya çalışsak da insan Allah ile kopnuşmak ve O’nu görmek için yaratılmıştır. Peygamber bu yollardan sadece birisidir. O tasdik edici ve doğrulayıcıdır. Nefsinizden ve zannınızdan olanı Haktan olanın aynasına tutup batın olanı temizlemek için bir pınardır.

Elçiler; her kavme kendi lisanın da gelirler. Her zamanda bulunurlar ve hakkı tebliğ ederler. Allah onların kalplerine aşkı ve ismini yücelterek anlatmayı ilham etmiştir. Cehenneme her giren topluluğa sorulur. Size bir elçi gelmişmiydi? Onlar ise evet derler. Ve elçi gönderilmemiş kimseye azap edilmez. Herkes kalbindeki pisliği yada varsa güzelliği görür. Kimseye Allah azap etmez. Hakikatte ne bu dünyada ne de öbür dünyada insanın kendisinden başka bir alem yoktur. Her şey insanın ruh gözüne düşer ve insan her işi içinde yaşar. İnsan kendinin içi, dışında bir yere gidemez. Kendinden başka bir yere kaçamaz. Kendi dışında bir şey göremez. Allah’ın bir kulun ruhunda kendini göstermesi ne büyük bir iştir.

Hiç yorum yok: