1 Mayıs 2008 Perşembe

BATILI BİLİMADAMLARI VE LİDERLERİNİN İSLAM VE HZ MUHAMMED HAKKINDAKİ ÖVGÜ DOLU SÖZLERİ

İslamiyet’ten evvel Arabistan bir çöl ve orada oturan insanlar da yarı vahşi bedevilerdi. Putperest idiler. Birçok putlara taparlardı. İptidai bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri gömmek gibi korkunç âdetleri vardı. Bu yarımada, bir yol üzerinde olmadığı için, ne büyük İskenderler, ne Persler, ne Romalılar, Arablarla hiç uğraşmamış, birçok kavimlerle savaştıkları halde, Arabların yanından geçmemişlerdi. Bu sebepten, İranlıların, Romalıların ahlaksızlıkları, zulümleri, hilekârlıkları Arablara bulaşmadı. İşte böyle aciz, zavallı, yarı vahşi olan bir kavim, onlara mürşidlik, rehberlik eden Muhammed aleyhisselam sayesinde birdenbire değişmiş, tam bir medeniyete kavuşmuş, harikulade [olağanüstü] bir gayret ile 30 sene içinde, şarkta Türkistan ve Hindistan, garpta İspanya olmak üzere akla hayret veren çok kudretli bir İslam devleti meydana getirmiştir. İlimde, fende ve medeniyette son derece ilerlemişler, o zamana kadar bilinmeyen birçok şeyler keşf etmişlerdir. İlim, fen, tıp ve edebiyatta en yüksek mertebeye varmışlardır. İlimde o kadar ileri gitmişlerdi ki, Papalar bile Endülüs Üniversitelerinde okuyor, dünyanın her tarafından koşup gelenler, bu üniversitelerde fen ve tıp tahsil ediyorlardı. O zamanın Avrupa’sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir tarihçi, (Avrupa’nın manevi inkişafı) ismindeki eserinde şöyle demektedir: (O zamanki Avrupalılar, tamamen barbardı. Hıristiyanlık onları barbarlıktan kurtaramamıştı. Hıristiyan dininin başaramadığını, İslam dini başardı. İspanya’ya gelen Arablar, evvela onlara yıkanmasını öğrettiler. Sonra, onların üzerindeki parça parça olmuş, bitlenmiş hayvan postlarını çıkararak, temiz, güzel elbiseler giydirdiler. Evler, konaklar, saraylar yaptılar. Onları okuttular. Üniversiteler kurdular. Hıristiyan tarihçiler, İslam’a karşı olan kinlerinden ötürü, bu hakikati gizlemeye çalışmakta, Avrupa’nın medeniyette müslümanlara ne kadar borçlu olduğunu bir türlü itiraf edememektedirler.)Tarihe dünyanın en büyük askeri dehalarından biri, aynı zamanda kıymetli bir devlet adamı olarak geçen Fransız İmparatoru Napoléon şöyle diyor:“Allah’ın varlığını ve birliğini, Musa kendi milletine, İsa Romalılara, fakat Muhammed (aleyhisselam) bütün eski dünyaya bildirdi. Arabistan tamamiyle putperest olmuştu. İsa’dan altı asır sonra Muhammed (aleyhisselam) kendisinden evvel gelmiş olan İbrahim, İsmail, Musa ve İsa’nın (aleyhimüsselam) Allah’ını Araplara tanıttı. Arapların yanına sokulan Aryenler, hakiki İsa dinini bozarak onlara Allah, Allah’ın oğlu, Ruhulkudüs gibi, kimsenin anlayamayacağı akideleri yaymaya çalışıyor, şarkın sulh ve huzurunu tamamen bozuyorlardı. Muhammed (aleyhisselam) onlara doğru yolu gösterdi. Araplara yalnız bir tek Allah olduğunu, Onun ne babası ne de oğlu bulunmadığını, böyle birkaç Allah’a tapmanın puta tapmaktan kalan saçma bir âdet olduğunu anlattı.”Dünyanın tanıdığı en büyük ilim adamlarından biri olan İskoçyalı Thomas Carlyle diyor ki:“Muhammed (aleyhisselam) gelmeden evvel Arapların bulundukları yerlere kocaman bir ateş parçası sıçramış olsaydı kuru kum üzerinde kaybolup gidecek ve hiç iz bırakmayacaktı. Fakat Muhammed (aleyhisselam) gelince bu kuru kum dolu çöl, sanki bir barut fıçısına döndü. Delhi’den Granada’ya kadar her taraf birdenbire semaya yükselen alevler hâline geldi. Bu büyük zat sanki bir şimşekti. Onun etrafındaki bütün insanlar, Ondan ateş alan parlayıcı maddeler hâline dönüştüler.”Hindistan’ı İngiliz sömürgesi olmaktan kurtaran Hintli lider Mahatma Gandhi, İslam dinini ve Kur’an-ı kerimi inceledikten sonra şunları söylemiştir:“İslam dini yalancı bir din değildir. Hintlilerin bu dini saygı ile incelemelerini isterim. Onlar da İslamiyet’i benim gibi seveceklerdir. Ben, İslam dininin Peygamberinin ve Onun yakınında bulunanların nasıl hayat sürdüklerini bildiren kitapları okudum. Bunlar beni o kadar ilgilendirdi ki, kitaplar bittiği zaman bunlardan daha fazla olmamasına üzüldüm. Ben şu kanaate vardım ki, İslamiyet’in süratle yayılması, kılıç yüzünden olmamıştır. Aksine her şeyden evvel sadeliği, mantıki olması ve Peygamberinin büyük tevazuu (alçak gönüllülüğü), sözünü daima tutması, yakınlarına ve Müslüman olan herkese karşı sonsuz bağlılığı yüzünden İslam dini birçok insanlar tarafından seve seve kabul edilmiştir.”Dünyaca tanınmış büyük Fransız edibi ve devlet adamı Lamartine ise, Türkiye Tarihi adlı eserinde şöyle diyor:“Hz. Muhammed (aleyhisselam) bir yalancı peygamber miydi? Onun eserlerini ve tarihini inceledikten sonra bunu düşünemeyiz. Çünkü yalancı peygamberlik iki yüzlülüktür. İki yüzlülükte inandırma kuvveti yoktur; nasıl ki, yalanda da doğruluğun kudreti bulunmaz.Mekanikte bir cisim atıldığı zaman onun varabileceği yer, fırlatma gücü ile orantılıdır. Bir manevi ilhamın gücü de onun meydana getirdiği eser ile orantılıdır. Bu kadar çok şey taşıyan, bu kadar uzaklara kadar yayılan ve bu kadar uzun zaman aynı kudrette devam eden bir “fikir” yani İslamiyet yalan olamaz. Bunun çok samimi ve çok inandırıcı olması gerekir. Onun hayatı, uğraşmaları, memleketinin hurafelerine ve putlarına kahramanca saldırıp onları parçalaması, puta tapan çoğunluğun hiddetlerine karşı koymak ataklığı, kendine saldırdıkları halde, 13 sene Mekke’de buna dayanması, hemşehrileri arasında türlü hadiseler çıkartmak ve kendini adeta kurban yerine koymak gibi hallere tahammül etmesi, Medine’ye hicreti, durmadan yaptığı teşvikler ve verdiği vaazlar, çok üstün düşman kuvvetleriyle yaptığı savaşlar, kazanacağına olan itimadı, en büyük felaket zamanında bile duyduğu insan üstü güvence, zaferde bile gösterdiği sabır ve tevekkül, dini tebliğ etme azmi, sonsuz ibadeti, Allah ile mukaddes konuşmaları, ölümü, ölümünden sonra da devam eden şân ve şerefi, zaferleri Onun hiçbir zaman bir yalancı peygamber olmadığını, tam aksine büyük bir imana sahip bulunduğunu gösterir.Filozof, hatip, peygamber, kanun koyucu, cenkçi, insan düşüncelerini etkileyici, yeni iman esasları koyan ve yirmi büyük dünya imparatorluğu ile bir büyük İslam devleti kuran kişi: İşte Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) budur! İnsanların büyüklüğü ölçmek için kullandıkları bütün mikyaslarla [ölçülerle] ölçülsün; acaba Ondan daha büyük bir şahıs var mıdır? Olamaz!”Almanya’da Stuttgart şehrinde 1888 [h. 1305] senesinde, neşr edilmiş olan Kürschner ansiklopedisinin (Muhammed ve İslam dini) hakkındaki yazısından bir bölümü şöyle:(Muhammed “aleyhisselam”, gayet güzel huylu, güler yüzlü, kibar tavırlı ve çok dürüst bir zat idi. Daima hiddet ve şiddetten kaçmış, hiçbir zaman zulüm yapmamıştır. Müslümanların daima iyi huylu, güler yüzlü olmasını istemiş, Cennete iyi huy ve sabır ile gidileceğini bildirmiştir. Doğru sözlülüğü, merhameti, fakirlere yardımı, misafirperverliği, şefkati, daima Müslümanlığın esas temelleri olduğunu beyan etmişti. Daima kanaat ile yaşamış, debdebe ve gösterişten kaçınmıştır. Müslümanlar arasında hiçbir sınıf farkı tanımamış, en fakir bir müslümanın bile hatırını saymıştır. Büyük bir zaruret olmayınca, zora başvurmamış, bütün meseleleri tatlılık ile, anlaşma ile, nasihat ve izah ile hâl etmeye uğraşmış ve çok kereler bunda muvaffak olmuştur. 630 tarihinde tekrar Mekke’ye dönerek, bu şehri kolayca feth etmiş ve çok kısa zaman içinde, yari vahşi Arabları, dünyanın en medeni insanları hâline getirmiştir.) Amerikan astronomi mütehassısı Michael H. Hart, Âdem aleyhisselamdan bugüne kadar gelen bütün büyük insanları birer birer tetkik ederek, bunların içinden yalnız 100 tanesini ayırmakta, bu 100 kişi arasında en büyüğü olarak, Muhammed aleyhisselamı göstermektedir. (Onun kudreti, kendisine Allah tarafından vahiy edildiğine inandığı, muazzam eser Kur’an-ı kerimden gelmektedir) demiştir.Amerika Chicago Üniversitesi profesörlerinden meşhur ruhiyat mütehassısı yahudi Jules Massermann, 1974 senesinin 15 Temmuzunda yayınlanan (Time) mecmuasının hususi nüshasında (Büyük liderler nerede?) başlığı altında, tarihte şimdiye kadar gelip geçmiş olan rehberleri tetkik etmekte, bunların hayatlarını tahlil etmekte ve (Bunların en büyüğü Muhammed aleyhisselamdır) demekte ve şu neticeye varmaktadır: (Muhammed aleyhisselamdan sonra, Musa aleyhisselam gelir. İsa “aleyhisselam” ve Buda lider olmaya layık kimseler değildi.) Halbuki kendisi, yahudi olduğu için, Musa aleyhisselamı Muhammed aleyhisselama tercih etmesi beklenirdi. O, bunu yapmamış, hakikatten ayrılmamıştır.Amerika’da (En Büyük İnsan) yarışmasında, en çok rey alan yine Muhammed aleyhisselam olmuştur.30 sene içinde bir vahşi kavmi, hem de küçük bir insan topluluğunu, dünyanın en muazzam, en medeni, en yüksek ahlaklı, en yüksek seciyeli, en kahraman, en bilgili bir millet hâline getirmek, her hangi bir insanın, bir liderin, bir kumandanın yapacağı iş değildir. Bu, ancak Allahü teâlânın resulünün, yani Muhammed aleyhisselamın bir mucizesidir. Wolfgang von GoetheWolfgang von Goethe 23 yasinda peygamber Muhammedi (S.A.V.) övmüster. İslam dinine ve kurucusuna karşı hayranligi bu şairi ömrü boyunca bırakmamış. Goethe 70 yasina ulaştığında Kuran’ın tamamı peygambere indiği geceyi takva ile ihya etme fikrini uygulamak istediğini açikliyor. Edebiyata ‚West-östlichen Divan' adli eseriyle bir İslam simgesi koymuştur. Bu eseri ilan ettigi yazı'da Müslüman olduğuna dair şüpheleri reddetmediğini yaziyor.
Amerikali psikolog Jules MassemannTarihin en büyük manevi lideri kimdi? Bu soruyu Chicago üniversitesinde bulunan amerikali psikolog Jules Massemann 1974 yilinda amerikan ‚Times' dergisi için üç kriterle cevaplamaya çalıştı: Aradığımız lider liderliğini yaptigi kişilerin refahını düşünmeli, adamlarini kendilerini güvençli hissettikleri sosyal düzen kurmus olmali ve taraftarlarini bütün bir inanç sistemi ile beslemis olmali. Massermann hiç beklenmedik bir sonuca varmis: ‚Bu ölçülere uyan gelmiş geçmiş en büyük lider Muhammed (S.A.V.)'dir'
Masserman bu tez ile batılı Muhammed (S.A.V.) hayranlarının arasında yer aldı. Bu hayranlar listesi Johann Wolfgang Goethe'den George Bernhard Shaw'a kadar uzanır. Michael H. Hart'da bu listeye dahil. Astronom, matematikci, avukat ve satranç sampiyonu olan bu kisi 1978 yilinda tarihi en çok etkileyen 100 kisiyi tespit eder ve der ki: ‚Muhammed´in (S.A.V.) tarihi en çok etkileyen kisi olarak kabul etmemizi gerektiren sebep dünyevi ve uhrevi etki alanını birleştirmesidir.' Rus Lider GorbaçovGorbaçov, ''Islam, Ortaçag'da dünyaya, egitim, tip ve mimarlik alanlarinda çok hizmet vermistir. Dünya medeniyetinin ilerlemesinde Islam'in çok payi vardir'' seklinde konustu.

DOĞU KUTSAL METİNLERİNDE HZ. MUHAMMED

Kuranın dışındaki mukaddes kitaplara zamanla insan elinin karıştığı halde Peygamber Efendimizin (asm.) bu mukaddes kitapların değişik nüshalarında yer alan isim ve sıfatlarında, büyük bir benzerlik mevcuttur. Kuran-ı Kerim, Cenab-ı Hakkın zaman zaman tebliğciler veya peygamberler gönderdiğini ve onlara vahiy suretiyle kanunlar, emirler veya kitaplar indirdiğini bildirir. Kuran, bu ifadeye bağlı olarak Hz. İbrahimin sahifelerinden, Hz. Musaya gönderilen Tevrattan, Hz. Davut a indirilen Zeburdan ve nihayet Hz. İsaya gönderilen İncilden bahseder. Kuranda beyan edilen “zuhurul-evvelin”, yani “eskilerin kitapları” şeklindeki ifade ise, Zerdüştler veya Brahmanların bazı kitaplarına (kesin olmasa bile) işaret eder denilebilir. Eski İran mukaddes metinlerindeki işaretler: İran dini, Hindu dininden sonra dünyanın en eski diniydi. Mukaddes yazıları, desatir ve zend-avesta adını taşıyan iki kaynakta toplanıyordu. Bunlardan Desatir No. 14 de, İslam dinine ait bazı prensipler dile getiriliyor ve Efendimizin ((asm.) geleceğine dair şu ifadeler yer alıyordu: “İranlıların ahlak seviyesi düştüğünde, Arabistanda bir nur doğacaktır. Takipçileri onun tahtını, dinini ve her şeyini yükseltecektir. Bir bina inşa edilmişti (Kabeye işaret ediyor) ve onun içinde, ortadan kaldırılacak pek çok putlar bulunmaktaydı. hâlk, yüzünü ona doğru dönüp ibadet edecektir. Takipçileri, İran, Taus ve Belh şehirlerini alacak ve İranın pek çok akıllı adamı, onun takipçilerine katılacaktır.” Yukarıdaki satırlardan açıkça anlaşıldığı gibi, asırlar sonra doğacak İslam güneşi ve onun yüce peygamberi, son derece net bir şekilde tarif edilmiştir. Ve bu peygamberin ( a.s.m), “ziyadesiyle övülmüş”, “Ahmet” ve “alemlere rahmet” unvanlarıyla, putları kaldıracak birinin olduğu yazılıdır. Bu kitabın hâlen mevcut olan kısımlarından Yasht 13 ün 129. Bölümünde, aynı hakikatler bir daha dile getirilir ve putları kıracak olan zattan, “herkese ve âlemlere rahmet” ismiyle bahsedilir. Bilindiği gibi efendimizin bir ismi de, rahmeten-lil-alemin (alemlere rahmet olan) şeklindedir. Hind mukaddes metinlerindeki işaretler: Paru 8, Khand 8, Adhya 8 ve Shalok 5-8 gibi hind mukaddes metinlerinde, Efendimizden (asm.) şöyle bahsedilmektedir: “Arkadaşlarıyla birlikte bir mellacha (yabancı dil konuşan veya yabancı bir ülkenin mensubu) olan ruhi bir terbiyeci gelecek ve ismi Muhammed olacaktır. Onun gelişinden sonra raja, pencap ve ganj nehirlerinde yıkanır... Ona der ey sen! Beşeriyetin iftiharı, arap ülkesinin sakini, şeytanı öldürmek için büyük bir güç topladın.” (Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Kuran-ı Kerim Tefsiri) Yukarıdaki ifadede Efendimizin (asm.) has isminin aynen belirtilmiş olması, son derece dikkat çekicidir. Aynı satırlarda geçen “beşeriyetin iftiharı” kelimeleri ise, peygamberimizin (fahr-i âlem) şeklindeki ismiyle aynı manadadır. Buda (gautama buddha) kendisinin ölümünden sonra dünyayı şereflendirecek olan bir yüce kişiden bahseder. Palice lisanında adı “matteya”, sanskritçede “maitreya”, burmacada ise “armidia” olarak geçen bu kişi müşfik ve iyi kalpli olup, insanları doğru yola çağıracaktır. Budanın çok önceden vermiş olduğu bu haberde geçen isimlerin manası da, ”rahmet” demektir. Bilindiği gibi peygamberimiz için, Kurandaki 21. Surenin 107. Ayetinde, “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” buyurulmaktadır. Bu yazmalardan birinde, şu ifade geçer: “Buda şöyle dedi. Ben dünyaya gelen ilk buda (yol gösterici) değilim, son da olmayacağım. Belli bir zamanda dünyaya bir başka kişi gelecektir. O da kutsi, aydınlanmış ve idarede fevkalade kabiliyetli olan biridir. O benim size öğretmiş olduğum aynı ebedi gerçekleri öğretecektir... Ananda sordu: o nasıl bilinecek? Buda cevapladı: o, maitreya (rahmet) olarak bilinecek.” Pali ve sanskrit yazılı metinlerinde, ileride gelecek olan o yüce kişinin isimleri Maho, Maha ve Metta olarak geçer. Bu isimlerden ilk ikisi, “yüce aydınlatıcı” sonuncusu ise “inayetli” manasına gelir ki, bunlardan her ikisi de peygamberimizin sıfatlarıdır. Zaten dikkat edilecek olursa, başka kutsi metinlerde geçen efendimizin has ismini gösteren Mohamet veya Mahamet adının, maha ve metta kelimelerinden teşekkül ettiği açıkça görülecektir. Araştırmamızı, şimdi de Tevrat, İncil ve Zebur üzerinde sürdürelim. Bu konuda yapılan en detaylı inceleme Hüseyin-i Cisriye aittir. Hicri 1261-1327 yılları arasında yaşayan ve anne ile babası ehl-i beytten olan bu Suriyeli alim, söz konusu mukaddes kitaplardan Efendimizle (s.a.v.) Alakalı 114 işaret çıkartmış ve bunları Türkçeye de çevrilen Risale-i Hamidiyyesinde neşretmiştir. Eski mukaddes metinler arasında en çok tahrif edilmiş olma özelliğini taşıyan Tevratta bile, peygamberimize (asm.) ait şu işaretler vardır: “O, iki binici gördü, biri merkep üzerinde, diğeri deve üzerindeki binicilerdi. O, dikkatle dinledi.” (İşaya xxı, 7) Burada peygamber İşaya tarafından bildirilen iki biniciden merkep üzerinde olanı Hz. İsa dır (a.s.). Çünkü İsa peygamber, Kudüse bir merkep üzerinde girmiştir. Deve üzerinde olan kişiyle de, peygamber efendimize (s.a.v.) İşaret edildiği açıktır. Efendimiz Medineye girişte devesinin üstündeydi. Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, İncil tercümelerinde faraklit veya paraklit (perikletos) kelimeleri aynen muhafaza edilirken, yakın zamanlarda basılmış olan İncil tercümelerinde bu kelime değiştirilerek Arapça tercümelerinde “muazzi”, Türkçe tercümelerinde ise “teselli edici” şeklinde verilmiştir. Hazreti Şuaybın suhufunda, efendimizin ismi müşeffeh şeklinde geçer ki, kelime olarak tam karşılığı “Muhammed” dir. Tevrat ta geçen münhemenna isminin karşılığı da, yine Muhammeddir. (bilindiği gibi Muhammed kelimesinin lügat karşılığı da, “tekrar tekrar methedilmiş” şeklindedir.) Bunların dışında, efendimizin (s.a.v.) İsmi, Tevratta çoklukla “ahyed”, İncilde ise, ”Ahmet” olarak geçmektedir. Konumuzu, bir hadis-i şerifle noktalıyoruz. “Benim ismim Kuranda Muhammed, İncilde Ahmet, Tevratta ise Ahyeddir.”


KUTSAL METİNLERDE PEYGAMBERİMİZ

Zend-Avesta (Fars) Kutsal Metinleri'nde Hz.MUHAMMED (sav)
Iran'in Islamiyet öncesi resmî dini Mecusîlik'in kurucusu Zerdüst adli bir önderdir.Kitaplari Desatir ve Zend-Avesta diye bilinir.Atese tapma bu dine sonralari girmistir çünkü ates bir Taanri sayilmayip sadece kutsaldir.Sunu da belirtmek de gerektir ki Islamî ögretilerle çok benzestigi için buraya giren Müslüman'lar onlari Ehl-i Kitap (kendilerine kitap verilen) saymislardir.Simdi Zendçe yazilmis,ktabelere çivi yazisiyla kazinmis bu yazitlardan bir kaçini size sunalim
Farvadin Yast,13/17

"Inançli ashab arasinda en güçlüsü, ey Zerdüst! Asli hükümlere bagli olanlar, dünyayi restore edecek olanlar SOISYANT' tandir."
Farvadin Yast, 28/129

"Adi:Muzaffer, SOISYANT (hayirli kisi)ve ASTVAT-ERATA (Farsça "Sitayis"ten;övmekten Astvat:övülmüs, Erata: kisi) olacak olan O olacaktir.,çünkü O yasayan bedenli biri olarak putperestlerden ve benzerlerinden, Zerdüstîlerin yoldan çikmislarindan gelecek bir tahribe karsi koyacaktir."
Muhammed kelimesi Arapça'da övülmüs demektir.Iran ele geçirildiginde Zerdüstîlerin yoldan çikmislari Zerdüst'ün asil ögretisi Islam'a döndürülmüstü.
Zamyat Yast, 95
"Ve O'nun Astvat-Erata'nin ashabi (dostlari) ortaya çikar.Onlar düsmana galip,temiz düsünceli,temiz konasandirlar: hayirli isler yaparlar,hak hükümleri izlerler ve onlardan asla yalan isitemezsin."

Ates Niyazi: 9

"Bu evde ates yak ,bu evde hep ates yak ,bu evde çogal..Ta ki yeryüzünün güçlüce islahina dek,iyilik zamanina dek.."
Peygamberimizin peygamberligini haber veren olaganüstü olaylara "Irhasat" denir.Bunlar arasinda Bizans'in surlarinin bir kisminin yikilisi,putperestlerce kutsal sayilan Sava gölünün kurumasi,Mekke'deki putlar devrilmis ve Mecusîlerin 1000 yillik atesi sönmüstür.
(Siyer,Beyhakî,1-126,127)

Hemen bir Sahih-i Buharî'den hadisi de aktaralim.Peygamberimiz demistir ki:
"Benim hikayem bir atesi tutusturan bir adamin hikayesi gibidir."

HINDU KUTSAL METINLERI'NDE Hz.MUHAMMED (sav)

Bu kitaplar Veda'lar, Upanisadlar ve Puranalar'dir.1000'lerce yillik tarihleri vardir.(M.Ö.1200). Mantra yani ayetlerden olusur. Buyuk bir ihtimalle Hz.Ibrahim'in suhuflarindan etkilenmistir. Cunku, Hintlilerin kokeni de Ortadogu' dur.

Kuntap Sukt, Mantra 1

"Bunu dinle ey kisi, sani yüce bir sarki söylenecektir.(Kur'an'a atiftir) Övülmeye layik olan övülecektir.(Hz.Muhammed),Ey Kaurama, (Sanskritçe huzuru saglayan) onlarin düsmanlarindan 60090'ini (Mekke'nin yaklasik nüfusu) aldik!"

Bloomfield Çevirisi

"Herkese siginak olan O tahtina çikar çikmaz insanlara huzur verdi. Kauravya (Duvar isçisi)topraginda yasayanlar bu evin yapilis sirasinda O'nun huzur getirisinden bahsediyor."

Hz.Muhammed'in(sav) Kabe onarimi sirasinda girtlak girtlaga gelen Arap'lara baris teminiden bahsediliyor.

Bloomfield Çevirisi
"Indra Ozan'i uyandirdi.Benim için kalk dolas sarki söyle ve beni öv.Her inançli kisi sana kurban sunsun."

"Ey örtüsüne bürünen!Kalk ve uyar, Rabb'ini öv.(Müddesir,6-7)

VEDA'LAR:MANTRA 1-11

1) O "NARASANSAH (Övülen)'tir.Baris Prensi'dir.Düsmanlarinin arasinda bile emniyettedir.
2) O,deveye binen Risi'dir.Arabasi göklere ulasir.(Burakla Mirac'a çikis.)
3) Kendisine 10 Buket (Müjdelenmis 10 Sahabe),100 altin sikke (Habesistan'a göcen ilk sahabeler),300 safkan at (Bedir Ashabi) ve 10000 inek (Mekke'yi fetheden 10000 sahabe)
4) O ve O'nu izleyenler ibadeti düsünür. Savasta bile.
5) O dünyaya hikmeti yaymistir.
6) O dünyanin Efendisi ve Rehberidir.
7) O insanlara emin bir yer saglamis ve barisi yaymistir.
8,9,10) Insanlar O'nunla mutluluga kavusur. Yozlasmaktan kurtulur.
11) O'ndan insanlari uyarmasi istenmistir.

Puranalarin toplayicisi, Mahrisi Vyasa, Hindular arasinda çokça sayilan, Tanri'dan korkan ve bilgin bir kisiydi. Ayni anda Gita ve Maha Bharat' in da yazariydi. Purana&rsquo lar Hindu&rsquo larca Tanri Kelami olarak inanilir Mahrisi Vyasa, bu kutsal metinlerde geçen Malekha iyilik sahibi, keskin zekali, yüksek ruhlu, Tanrı'dan çekinen kisi diye tanimlar. Max Müller Veda'larin 2000 yildir degismeden sifahi olarak aktarildigini ispatlamistir. (La Ciencia de la Religion, Ed. Albatros, 1945)
Baska bir milletten bir MALEKHA, ruhsal önder arkadaslariyla ortaya çikar. Adi Mahamad olacaktır..

Kuntap Sukt Veda'larin 12.inci cildidir. Kuntap kelimesi gunahi ve sefaleti yok etmek demektir. Kuntap'larda geçen "Mamah" kelimesi de dikkat çekicidir. Kelime Hindu dilinde "Mah" kokunden turemistir. "Mah" ovmek, yuceltmek demek olup "-ma" oneki ise edilgenlik anlamı verir ki "ovulmus" kelimesi elde edilir. Arapca'da ovulmus kelimesinin tercumeleri "Ahmed" ve "Muhammed"dir.
Sahih-i Buhari, 9.uncu ciltte, 159 nolu bir hadis soyle aktarılır. Ayrıca bakın Sahih-i Muslim Serh-en Nevevi, cilt 8
"Ebu Musa (ra)dan rivayet bu hadiste Peygamberimiz soyle buyurur. "Ruyamda Mekke'den Hurma agaclari dolu bir yere goc ettigimi gordum. Yemame ya da Hicr olabilirdi diye dusundum ama Medine cıktı.ve orada İnekler gordum."
Hadiste de goruldugu uzere Veda'nin kutsal inekleri peygamberimize tabi olan ve Mekke'nin fethine sebep olan ve Tevrat'ta da ovulen 10000 kutsi, Sahabe(rae) efendilerimizdir.

Atharva Veda X, 2, 28: Her ne kadar yuksek yapılmıs olsun ya da olmasın, duvarları duzgun olsun olmasın Tanrı onun her kosesinden gorunur. O Tanrı'nın evi oldugunu bilir cunku Tanrı orada hatırlanır.
Kabe tam bir kup degildir. Duvarları mukemmel de degildir. ama Tanrı orada hatırlanır...
Atharva Veda X, 2, 31:
Bu melekler mabedinin 8 dolasım mekanı ve 9 kapısı vardır. Fethedilemez, icinde sonsuz hayat vardır. Ve İlahi ısıla aydınlanır.
Kabe'nin dokuz kapısı, İbrahim, Veda, Sefa, Ali, Abbas, Nebi, Selam, Ziyaret, Haram ve 8 dolasım mekanı Halic, Kaykın, Hind, Leyla, Kida, Hadide, Ebi Kabis, Omer'dir.Sasılacak bir sey degil cunku bu metinlrin sahibi onu insaa eden Brahma (Hz. İbrahim) dir.
Atharva Veda X, 2, 33: Brahma (Ibrahim) goksel isikla aydinlanmis ve Ilahi bereketle dolan bu mabette kaldi. O yer ki insanlara ilahi ruh verir ve isgal edilemez.
Sama Veda, II:6,8:
"Ahmad dini kurallarini Rabb' inden aldi. Bu kanun hikmet doludur. O'ndan isiktan günesten alir gibi isik aliyorum. "

Rig Veda V, 27, 1:
Arac sahibi dogruluk sahibi hakka asık, zeki, guclu ve zengin ama comert Mamah beni sozleriyle onurlandirdi. O ki tum dunyalara merhamet olup, 10000 kutsileriyle meshur oldu.
BUDIST KUTSAL METINLERDE Hz.MUHAMMED(sav)
Uzakdogunun (Seylan,Çin,Japonya,Tayland) kutsal metinleridir.Tanri inançlari vardir.Buda sanilanin aksine tek kisinin adi olmayip bir ünvandir.Buda muhtemelen mesajci anlaminda kullanilir.

Burma Kaynaklarindan:
"Buda,Sariputta'ya söyle dedi:Bizim devrimiz mutlu bir devirdir.3 önder zamanimizda yasadi.Kakusanda,Kanogama veKasapa.Ulu Buda benim ama benden sonra METTEYA geliyor.Bu mutlu çag devam ederken onun yillarinin sayisi tükenmeden önce bu Buda "Ulu denen METTEYA ,tüm insalarin Önderi gelecektir."(Warren, Buddhism in translation,s.481-82)
Seylan Kaynaklarindan:
"Ananda, kutsî olana sordu: Sen gidince bize kim ögretecek?
Ve kutsî cevapladi: Ben yeryüzüne gelen ilk Buda degilim, son da degilim. Zaman içinde dünyaya bir baska Buda gelir ki bu kisi kutsal isikla tam aydinlanmis, davranislari hikmet dolu, hayirli, esi olmayan birisi ve meleklerin ve ölümlülerin efendisidir. Size benim açikladigimi açiklar. Dinini ve amacini bildirir. Benim ilan ettigim gibi saf ve hakikî dini teblig eder. Onun talebelerinin sayisi binlerce olur halbuki benim yüzlercedir.
Ananda sordu: O'nu nasil bilecegiz?
Kutsî kisi cevapladi: O MAİTREYA olarak bilinecektir." (Carus,Gospel of Buddha,s.217-218)
Maitreya :A. Daramph'a göre "Sevginin efendisi"(The Life & Teachings of Buddha,s.83),H.Bayners'e göre "Merhametli" (The Way of Buddha, s.15) ve Carus'a göre "Adi iyilik olan".Hepsi Rahmet'in içerigidir.
Kur'an-i Kerim'de Allah peygamberimize hitaben "Sen Rabb'inden bir Rahmet (Maitreya) olarak gönderildin"(Sure 28s.382) buyurur.
Tevrat ve Incil'e Göre Hz. Muhammed (sav)
Allah Tevrat'ta son üç büyük peygamberi peygamberlik yaptigi yerlere atif yaparak müjdelemistir.Ve Hz.Musa'dan Hz.Muhammed'e irsad eksenini günesin dogusuna benzetmistir. IV.Amenofis'in Yükselen Günes tanimlamasina benzemiyor mu sizce?
Tesniye 33:1-3
1 Ve bu Allah adami Musa'nin ölümünden önce Israilogullari'na okudugu hayir duadir.
2 Ve O dedi:Rab Sina'dan geldi, Seir'den yükseldi ve onlara Faran'dan parladi ve O onbin kutsîlerin içinden geldi: Onlar için sag elinde atesli bir ferman vardi.
3 Evet,O insanlarini seviyordu; Tüm Kutsîler senin elindedir: ve onlar senin ayaklarinin yanina oturmustur: Herkes senin sözlerini isitecektir.

YENI AHIT'TE BEKLENEN FARAKLIT
Musevî Alimleri Hz.Isa'nin zamanina kadar Tesniye 18:18'de bahsi geçen Allah'in "Hz.Musa gibi bir peygamber çikaracagim" sözü üzerine O peygamberi bekliyorlardi.Vaftizci Yahya denen Hz.Yahya geldiginde O'na sordular:
-Sen Mesih misin?
-Hayir!
-Ilyas peygamber misin?
-Hayir!
-Son olarak sordular SEN O PEYGAMBER MISIN?
-Hayir! diye cevap verdi.(Yuhanna,1:19-21)
Israilogullari'nin son peygamberi Hz.Isa'nin reddinden sonra Allah'in Yaradilis 21:13-18'de verdigi ,Hz.Ismail'in soyunu yüceltme zamani gelmisti.
Matta 21:19-21'de Hz.Isa'nin meyvesiz bir incir agacindan bahsettigi söylenir(bu Incil alimlerine göre peygamber veraset sembolüdür).Bir sonraki sûrede Hz.Isa "Böylece size diyorum ki Tanri'nin melekutu sizden alinip güzel meyve verecek bir millete verilecektir" buyurur.(Matta 21:43)
O Hz.Ismail'in soyudur ki Hz.Muhammed'e dayanir ve Hz.Isa'nin deyimiyle "Kim bu tasa çarparsa dagilir,kimin üzerine düserse unufak eder" Matta 21:44
Ve Tesniye 33:2'de bahsedilen Faran'dan 10000 Kutsî'lerle gelen peygamber ne kadar Hz.Muhammed'i anlatir.
Yuhanna'nin Incil'inde bahsi geçen "Ey küçük çocuklarim, bu seyleri günahtan sakinasiniz diye yaziyorum! Ve eger biri günaha girerse, Baba'mizin yaninda bir FARAKLIT'imiz vardir, Dürüst Isa Mesih" (1 Yn. 2:1) ifadesi kayda degerdir.
Yani Isa Mesih bir Faraklit 'tir.Ayrica "Ve Baba'ya dua edecegim ki size bir baska FARAKLIT versin, sizinle gelecek çaga katlansin."(Yn 14:16).
Yn.14:17'de geçen diger Faraklit "Hakikatin Ruhu"dur.Peki bu Faraklit ya da Hakikatin Ruhu ne yapar?
1. "Ama O,Hakikatin Ruhu gelince sizi tüm hakikate ulastirir; Ama kendi hevesatiyla konusmaz ne duyarsa onu bildirir.." Yn. (16:13)
Evet Kur'an-i Kerîm'in de tasdikiyle O hevesatiyla konusmaz.
2. "Beni över." (Yn 16:14)
Evet Kur'an-i Kerîm Hz.Isa'yi bir Mesih,Allah'tan bir ruh,Allah'tan bir kelime,ve hak peygamber olarak över.
3. "Benim gibi alir ve size bildirir."(Yn. 16:14)
Evet Hz.Muhammed dahi Hz.Isa,Hz. Musa ve digerleri gibi vahiy alip açiklardi.
4. "Size herseyi ögretir." (Yn 14:26)
Evet Kur'an-i Kerîm iki dünya saadeti için herseyi ögretir.Ahlak,ekonomi,sosyal bir yasamla ilgili ne gerekiyorsa açiklar.Dua için usul gösterir,varligin en önemli 3 sorusu "Nereden geliyorum,Neciyim,Nereye gidecegim?"sorularini tatminkâr cevaplar.
5. "Size söylediklerimi hatirlatir." (Yn. 14:26)
Evet, hatta Hz.Isa'nin unutlmus mucizelerini dahi sözleriyle hatirlatir
6. "Bana sahitlik eder." (Yn.15:26)
7."Ama size gerçegi diyorum, gitmem size iyidir; Zira gitmezsem Faraklit size gelmez; Ama gidersem size O'nu gönderirim." (Yn 16:7)
Zebur 72,1-19
72:1Ey Allah Krala hükümlerini ve çocuga adaletini ver. 72:2O insanlari ve fakirleri adaletle yönetir 72:3Daglar o insanlara Salom ve tepeler de Dogruluk getirir. 72:4 O zayiflara adaletle hükmeder ,yoksulu da korur,yetimi de;ve düsmanlarini dagitir. 72:5Günes ve Ay kaldikça onlar senden çekinir.nesilden nesile. 72:6Yere yagmur gibi iner çimenlere düsen yagmur gibi;yeri islayan yagis gibi 72:7Onun günlerinde Dogrular yükselir.Ve günlerinde Ay durdukça baris yayilir.. 72:8Denizden denize,irmaklardan yerin uçlarina hükümranlik saglar 72:9Çöl sakinleri önünde egilir ve düsmanlari topragi yalar. 72:10Tarsis Seba ve Seba krallari O'na hediyeler getirir.72:11Evet,her kral önünde egilir:Tüm uluslar O'na hizmet eder. 72:12Çünkü O aglayinca fakiri ve zor durumdaki hakiri kurtarir. 72:13Çünkü O düskünlere yardim eder , fakirlerin ruhlarini zilletten kurtarir.. 72:14Onlarin rehin kalmis ruhlarini acimasizliktan ve hileden kurtarir:ve onlarin kani O'nun gözünde kutsaldir.. 72:15O gelecektir ve O'na Seba'nin altinlari verilir.O'na sürekli dua edilip sürekli övülür. 72:17 Ismi sonsuza dek kalir ve günes durdukça kalir:ve insanlar O'nunla kutsanir ve insanlar O'nu Kutsî diye çagirir. 72:18Övgü Rabb'e olsun ,mucizeler sahibi Israil'in Rabb'ine. 72:19Ve sonsuza dek yüce ismi kutsal olsun:ve tüm dünya izzetiyle dolsun; Amen, ve Amen.
Peygamberimiz,yetimi korumus,dogrulukla hükmetmis,Seba'nin yani Habesistan'in Meliki ona hediye olarak altin göndermis,ve O'nun için günde bes defa dua edilmektedir.
ESKI AHIT'TE MÎRAÇ
"Görün ki size peygamberimi gönderecegim ki O önümde sizin için bir (din) yol hazirlar .Ve O beklediginiz Efendi bu mabede (Kudüs Tapinagi) ANIDEN gelecektir.Arzuladiginiz anlasmanin peygamberi gelecektir."(Malaki)
BAR-NASA (INSANOGLU)
Eski Ahit'te geçen Insanoglu teriminden etkilenen Yeni Ahit yazarlari bu sahsi Hz.Isa'ya yormuslardir.Incil'de 83 kere Insanoglu ifadesi geçer.Insanoglu yani Ibranicedeki ismiyle Bar-Nasa'ni kim oldugunu size birakalim.
Bir Yahudî peygamberi Hz.Danyal bir sadik rüya görür ki bu rüya gelecek yüzyillarca sonraki olaylara isik tutacaktir.
O'nu gördügü her dört varlik da canavar olarak tanimlanir.Bu hayvanlardan her biri putperest kralliklari temsil eder.Buna isaret Daniel Kitab 7:17'de bir Melegin rüya tabiriyle açiklanir.
Birinci hayvan 4 Kanatli bir aslan olup kanatlari koparilmistir ve yerden yükselmektedir ve ona insan akli verilip iki ayagi üzerinde durmaktadir.(Dan.7:4) (Keldanî Imp.'na isarettir)
Ikinci hayvan dislerinde 3 kaburga kemigi tasiyan bir ayidir.Ona yüksel ve çokça et ye denmistir.(Dan.7:6)(Med-Pers imparatorlugudur ki 3 kaburgayla tabir edilen Adriyatik'ten Habesistan'a 3 kitada topraga sahip idi)
Üçüncüsü bir leopar olup 4 kus kanadina sahip,4 basli ve otorite verilmis biridir.(Dan. 7:7)(Büyük Iskender ki ,bir önceki imparatorluktan kalan 4 parçalik topragi birlestirip genisletti.)
Dördüncü ve en sonuncu, en dehsetli ve en güçlüsünün iki sira demir disleri olup vahsice saldiriyor ve ayagina geleni eziyordu.Hepsinden farkli olarak 10 boynuzu vardi.Ve daha sonra o 10 boynuzun üstüne çikan insana benzeyen gözlere sahip ve küfredenagizli baska bir boynuz çikmisti.(Dan.7:8)(Yani 10 zalim Bizans Imparatorunun ardindan çikip 3 rakibini zekîce altedenputperest Konstantindir ki Hristiyanlar'in tarih kitaplarina baksaniz bu 10 zalime nefretten baska bir sey bulamazsiniz. Iste bu zalimlerden kaçan bir kaç gencin bir magarada 309 sene kalisi Kur'an'in Kehf Suresi'nde anlatilir.Hristiyanlar bu 10 Barbarlardan sakindiklari için yer altina yerlesim birimleri kurmuslardir.)
Ve 7:8'den itibaren anlatilanlara göre "Rab hüküm verir kitaplar açilir,hayvan atesle yakilir."ve 7:13'te "Insanoglu'nun gelip Allah tarafindan tüm uluslari saran bir otorite verilmesi,onurlandirilmasi ve O'nun otoritesinin ebeden sürecegi anlatilir. "
7:18'de Tanri'nin Kutsîlerinin otoriteyi sonsuza dek ele geçirecekleri,7:25'te de çok inanilmazcasina O son boynuzun Rabb'e
küfürle (yani sirkle) O'nun kanununu degistirmeye çalisacagini anlatir.Çünkü O Konstantindir ki Sahih Incil'lerin kabulü için yapilan toplantida (Iznik, M.S. 325) ,kendisi bir putperest oldugu halde baskanlik etmis ve Hz.Isa'nin titizlikle riayet ettigi Cumartesi tatilini kaldirip Roma Günes Günü'nü yani pazar gününü Hristiyanlar'a kabul ettirmis.Iranyus ve diger Tevhitçilerin bile katilmadigi bu toplantida "Teslis" kabul edildi.
Kur'an-i Kerîm'de su ifade ilgi çekicidir.
"De ki:Ben gerçekten sizin gibi bir insandan baska bir sey degilim"(Fussilet,6)
MAHAMADDIM (Yüce Muhammed)
SÜLEYMAN'IN MESELLERI 5:10,16
Sevgilimin teni beyaz ve kirmizi .10000'ler içinde seçkin O'dur. 10
O'nun dili en tatlidir: evet, O Herkesçe sevilendir. Benim sevdigim ve dostumdur, Ey Kudüs'ün kizlari. 16
Peygamberimizin teni kirmizi ve beyaz idi.O "herkesçe sevilendir'"in İbranice'si "Hova Mahamaddim" dir. Yani "O Yüce Muhammed"tir.
Hova "O" demek olup "-im" eki yücelik anlamı katar .İbraniler tanrılarına Elohim yani yüce Allah derler.
Haggay 2:7-9
Ve tüm milletleri sarsacağım ve tüm milletlerin Himada'sı gelecektir ;ve bu evi izzetle dolduracağım der orduların Rabb'i.Gümüş ve altın (tüm zenginlikler)benimdir der orduların Rabb'i,bu son evimin izzeti öncekinden yüksek olacaktır der orduların Rabb'i,;ve bu yerde Şalom vereceğim der orduların Rabb'i .
Faran Ve Zemzem Suyu
Yaradılış 21:17-21
17 Ve Tanrı çocuğun sesini işitti;Tanrı'nın meleği Hacer'e gökten seslendi:Seni üzen nedir Hacer ? Korkma Tanrı bıraktığın yerdeki çocuğun sesini işitti.
18 Çocuğu (Hz.İsmail) yerden kaldır.Çünkü O'nu büyük bir millet edeceğim.
19 Ve Tanrı O'nun gözlerini açtı ve O bir su kaynağı gördü (Zemzem) gitti şişesini doldurup çocuğa da içirdi.
20 Ve Tanrı çocuklaydı (ona peygamberlik verdi).O büyüdü ve çölde yetişti ve bir okçu oldu
21 Ve O Faran çölünde büyüdü.Annesi O'na Mısırlı bir eş aldı.
Metnin orjinalinde geçen "Ve li Şamail sematiha.....bime demad " ifadeleri göze alındığında "bimedemad" ifadesinin gematrik değeri yani harflerinin sayısal karşılıkları 92 yapar ki bu sayı Muhammed kelimesinin gematrik değerine eşittir.

PARÇA PARÇA VAHİY
İşaya 28:10-13
10 Kanun üstüne kanun ,satır üstüne satır,biraz orada biraz burada:
11 Mırıldanan dudaklarla ve başka bir dilde O bu insanlara konuşacak.
12 Ki onlara dedi:bu sizin yorgunluğunuzu dinlendirmeniz için kalandır;ve bu da yeni gelendir ki henüz duymamış- sınızdır.
13 Ama Rabb'in vahyi onlara kanun üstüne kanun ,satır üstüne satır,biraz orada biraz burada onlara geldi ki: gidebilsinler,dönebilsinler ve hükmü kalksın ve kapılsın ve alınsın.
BEN OKUMA BİLMEM
İşaya 29:12 ( 11 den 18 e tamamı okunmalıdır)
Ve (içinde herşey bulunan) kitap o ümmiye,(rica ederim) Oku! diye verildiğinde,O da cevap verdi Ben okuma bilmem.
SEÇKİN KULUM
İşaya 42:1-13
1 Kalk ey yücelttiğim;seçkin kulum,ruhumun memnun olduğu;Ruh'umu(Cebrail (as)) O'nun üzerine koydum:O Yahudî olmayanlara böyle adalet getirir.
2 Caddelerde bağırıp çağırmaz sesini yükseltmez.
3 Yaralı kamışı kırmaz,tüten çubuğu söndürmez,işte böyle doğruluğa hüküm verir.
4 Yeryüzünde tamamen hükmünü kuruncaya dek cesareti kırılmaz,ve adalar O'nun kanununu bekler.
5 Böyle buyurdu Gökleri yaratan ve onları yayan,öyle de ondan çıkan yeri yaratıp yayan Rab;O ki nefes vermiştir yeryüzündeki insanlara ve O Ruh vermiştir orada yürüyen insanlara.
6 Ben, Rabb'ın seni Doğrulukla çağırdım,senin elinden tutacağım seni koruyacağım,Yahudî olmayanlara bir nur olarak sana bir Ahit vereceğim;
7 Kör gözleri açman için , mahpusları hapisten kurtarman için,ve o karanlıktakileri dışarı çıkarmak için.
8 Ben Rabb'im:Bu benim adımdır ve izzetimi bir başkasına vermem ne de yüceliğimi putlara.
9 Gör,önceki şeyler oldu,ve yeni olanları sana bildiriyorum:onlar çıkmadan önce sana söylüyorum.
10 Rabb'e yeni bir şarkı söyle ve izzetini dünyanın ucundan,siz ki denizlere açılanlar ve içindekiler,ve adalar ve oradakiler.
11 Bırak çöl ve üzerindeki şehirler sesini yükseltsin,Kedar'ın köyleri de;Bırak kayalık sakinleri şarkıyı söylesinler,tepeden bağırsınlar.
12 Onlar Rabb'ine izzeti versinlerve övgüsünü adalarda söylesinler.
13 Rab cesur bir savaşçı gibi gidecek,savaşın kıskanç bir adamı gibi ..Haykıracak evet kükreyecek ve düşmanlarına galip gelecek.
MEKKE'DEN MEDİNE'YE GÖÇ
Habakkuk 3:3
"Ve Tanrı(nın yardımı) Teman'dan ,Kutsî kişi Faran'dan geldi."
Teman, J. Hasting'in İncil Sözlüğü'ne göre Medine'nin kuzeyindeki vahanın ismidir.Şunu da unutmamak gerekir ki Medine'yi köyken şehir yapan Kudüs'ten Medine'ye göçen Yahudîlerdir.
İşaya 21:13-17
13 Arabistan üzerine yük.Arabistan ağaçlıklarıda ikamet edeceksiniz,ey Dedanîlerin seyahat eden ashabı.
14 Tema'lılar O'na susadığında su getirdi :O kaçağı ekmekle korudular.
15 Onlar kılıçtan kaçmışlardı,karşılıklı kılıçtan,ve bükülü yaydan ve şavaşın acıklılığından.
16 Böylelikle Rabb bana dedi ki geçmişteki zafer gibi bir yıl sonra Kedarlı'ların izzeti düşecektir.
17 Ve çok sayıdaki okçu ve Kedar'ın cesur çocukları alt edilecek :Çünkü İsrail'in Allah'ı Rab öyle buyurdu.
Referanslar:
1. Faisal Siddiqui, "The Bible’s Last Prophet," Al-Saadawi Publications, 1995.
2. H.A. Al-Dahir, “Mohammed: A Prophecy Fulfilled,” Gulf Medical Relief Fund, Inc., 4th Edition, 1994.
3. Kais Al-Kalby, “Hz.Muhammed: İncilin son peygamberi,”American Muslim Cultural Association, Third Edition, 1994.
4. 'Abdul Ahad Dawud, "Muhammad in The Bible, "Presidency of Shariyah Courts and Religious Affairs, Qatar, Third Edition, 1980. (The author is former Reverened David Benjamin Keldani, B.D., Former Bishop of Uramiah, a Roman Catholic Priest of the Uniate-Chaldean Sect; Born in 1867, Embraced Islam in 1904).
5. Abdul Haq Vidyarthi, "Muhammad in World Scriptures," Adam Publishers, 1990. (includes chapters on Zoroastrian and Hindu Scriptures)
6. A.H.Vidyarthi and U. Ali, "Muhammad in Parsi, Hindu & Buddhist Scriptures," IB.
KUTSAL METİNLERDEMUHAMMEDaleyhisselam

Ölü Deniz el yazmalarından bir örnek (Kumran) / Scrolls From the Dead Sea (Qumran)
"MUHAMMED aleyhisselam ALLAH'IN PEYGAMBERİDİR. ONUNLA BİRLİKTE OLANLAR KAFİRLERE KARŞI ÇOK ŞİDDETLİ, KENDİ ARALARINDA İSE GAYET MERHAMETLİDİRLER. ONLARI RÜKU VE SECDE EDER HALDE ALLAH'TAN SEVAP VE RIZA İSTEDİKLERİNİ GÖRÜRSÜN. SECDE ESERİNDEN NİŞANLARI YÜZLERİNDEDİR. İŞTE ONLARIN TEVRAT'TAKİ VASIFLARI BUDUR.
İNCİL'DEKİ VASIFLARI İSE ŞÖYLEDİR. ONLAR; FİLİZİNİ ÇIKARMIŞ BİR EKİNE BENZERLER. DERKEN O FİLİZİ KUVVETLENDİRMİŞ DE KALINLAŞMIŞ, NİHAYET GÖVDELERİ ÜZERİNDE DOĞRULUP KALKAN, EKİNCİLERİN HOŞUNA GİDİYOR."(Feth; 29)
Feth suresinin son yarım sayfasında apaçık bir şekilde Efendimiz ve dostları / eshab-ı kiramın Tevrat ve İncil'de yer aldığı, çeşitli özellikleri anılarak övüldüğü kayıtlıdır. Kur'ân-ı Kerîm'de bir kaç yerde daha benzer ayet-i kerîmeler görmekteyiz. Kur'ân-ı Kerîm açıkça bunun böyle olduğunu ilan etmektedir. Kur'ân-ı Kerîm bugüne kadar tahrif edilmeden gelen tek kaynaktır. Dolayısıyla içerisinde gerçeğe aykırı hiç bir kayıt bulunmaz. Bu noktadan hareketle, kutsal olarak görülen tüm kitaplar tarandığında görülen harikulade satırlar müslümanlar için sürpriz olmamaktadır. İslam tarihinde Efendimiz ile özellikle yahudi bilginlerin arasında geçen konuşmalardan açıkça eski kutsal metinlerde Efendimizle ilgili bazı şeylerin saklandığını görmekteyiz. Kur'ân-ı Kerîm bunu şöyle açıklamaktadır; "Allah'ın indirdiği kitabdan hazret-i Peygamberin vasfını gizleyip te bununla biraz para alanlar var ya, kıyamet gününde yedikleri rüşvet onların karınlarında ancak ateş olur... Onlara yalnızca acıklı bir azap vardır." Bir başka ayet-i Kerîmede ise şöyle buyurulmaktadır; "Kendilerine kitap verdiklerimiz Muhammed aleyhisselamı öz oğullarını tanır gibi yakından tanırlar. Böyle iken içlerinden bir topluluk hak ve hakikati bile bile gizlerler."
Kutsal kitaplarda Efendimizden ve onun kutlu sahabelerinden gerek açıkça ve gerekse işaret olarak bahsedilen satırlar ya tamamen veya kısmen tahrif edilmiştir. Tahrif edenler de bizzat yahudi din adamları olmuştur. Bunu, tahrif edilmiş olmalarına rağmen İncillerde de açıkça görebilmekteyiz; "Vay başınıza ey din adamları, çünkü siz bilgi anahtarını kaldırdınız. Kendiniz girmediniz, girenleri de bırakmadınız."
SAKLANAMAYANLARKadim kitaplarda göreceğimiz bu satırlar mitseldir ve literal olarak (söze bağlı kalınarak) alındığı taktirde, ilk bakışta bir mana ifade etmeyebilir ancak eldeki tarihi verilerle karşılaştırıldığında dünya tarihindeki hiç bir peygamber ve hiçbir insana atıfta bulunmadığı ortaya çıkar.
Bu kadim kitapların öngördüğü dinlere inanan insanlar, ya burada geçen isimleri Efendimiz olarak kabul edecekler veya bu tasvirlere uygun bir kişiyi gösterecekler. Göstermeleri mümkün değil zira bu metinlerdeki her kelime, her söz, ancak Efendimizin şahsında manasını bulabilmektedir.
ZERDÜŞT BÖYLE Mİ DEMİŞTİ?Zerdüştlüğün kutsal kitabı olan Zend Avesta'nın ilk kısmı olan Vendidad'da beklenen bir peygamberden söz edilir. İkinci kısım olan Yashts'ta ise beklenen peygamberin dostlarına işaret vardır. İşte çevrisi; "Biz, yönetici Efendinin sağ elinde döğüşen iyi, güçlü, imanlı, şefkatli Fravaşileri kutsuyoruz. Sanki güzel kanatlı kuşlar gibi onların Efendiye geldikleri görülüyor... Onu hem önden, hem arkadan korumak üzere bir silah, bir kalkan olarak geldiler. Onlar o kişiyi kılıçlardan, sopalardan, oklardan, mızraklardan, elle atılan taşlardan koruyacaklardır."
Dünya tarihini ve özellikle İslamiyet dönemini iyi bilen ve bu satırları okuyan herkes, eğer kaynağını vermeseydik Uhud veya Huneyn savaşlarının en şiddetli dakikaları anlatıyor sanacaklardır. Bu savaşlarda eshab-ı kiram, dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir tarzda Efendimizin etrafında kümeleşmişlerdi.
Aynı kaynağı taramaya devam ediyoruz;
"Peygamber dostları arasında en güçlüsü ey Zerdüşt, asli şeriata bağlı olanlar veya dünyayı ıslah edecek Şoşyant/hayırlı kişi'den olanlardır." Bu metinde geçen Şoşyant/hayırlı kişi'nin kim olduğunu okuyalım; "...adı ASTVAR-ERATA olacaktır. O, Şoşyant/hayırlı kişi olacaktır. O ASTUAT-ERATA olacaktır..."
Metinde geçen "Astvar" ve "Astuat" kelimesinin kökü olan "Astu" kelimesi hem Sanskrit, hem de Zend'ce de "övmek" anlamına gelir. Bunun isim hali olan "situadan" günümüz farsçasında; "övme" anlamında kullanılır. Kısaca bu kelimenin anlamı "övülmüş" veya başka bir ifadeyle "Muhammed" isminin bire bir çevirisidir. İşte bu övülmüş kişinin dostları/eshabı'nın övülmesi şöyle devam eder;
"... ve onun, Astuat-erata'nın dostları zuhur edecek. Onlar, düşmana karşı galiptirler, temiz düşüncelilerdir, temiz konuşanlardır, hayırlı iş yapanlardır, hak olan şeriati izlerler ve onların dili asla yalan söylemez."
BRAHMANLAR(Hinduizm)Hindu kutsal metinleri 3 kısma ayrılırlar. Bunlar; Vedalar, Upanişatlar ve Purana'lardır. Bu kitapların geçmişi MÖ. 4000 yıllarına kadar uzanır. Puranalar 17 ciltten oluşur. Bunlar arasında temel kitap BHAVİŞYA PURAN olarak bilinir ki, gelecekteki olaylardan bahsettiği için bu isimle anılır. Hindlilere göre kitabın derleyicisi Mahrişi Vyasa isimli birisidir fakat sözlerin sahibi Tanrı'dır. Burada iktibas ettiğimiz nüsha Bombay'da Venkteshwar Press'te basılmıştır. Şu satırlar aynen bu kitaptan alınmıştır ve kelimesi kelime tercüme edilmiştir;"Melekhalı öğretici, kendi dostlarıyla zuhur edecek. Adı MOHAMMAD olacak. Raca ona en samimi sadakatini ve bütün saygılarını sunduktan sonra şöyle dedi; "Sana bağlı kalacağım. Sen ey Parbatis Nath/Beşeriyetin Efendisi, Arabistanın sakini. Sen şerri yok etmek için büyük bir güç topladın. Ve o, Melekha'lı düşmanlardan kendi kendini korudu. .....ben senin kölenim, beni ayaklarının altına yatır."
Metnin kelimesi kelimesine tercümesi böyle. Efendimizin ismi, başka hiçbir şahsa uygulanamayacak şekilde açıkça yazılmıştır.
Aynı kitaptan aktarmaya devam edelim. SHALOKAS; 10-27'de açık bir işarete daha rastlanır. Metnin son kısımlarında sanki Efendimiz, Mahrişi Vyasa ile konuşarak getireceği şeriati tebliğ etmektedir;
"Melekhalılar, Arapların meşhur beldelerini yağmaladılar. Bu ülkede Arya Drahma/ilahi kanun'dan bir eser yoktur. ...Bu düşmanlar, doğru yolu göstermek ve onları hidayete çağırmak üzere MUHAMAD ...ki Pishachaları doğru yola getirmekle meşhurdur. ...Geceleyin, melek mizacında olan o zeki adam, bir Pishacha kılığında Raca Bhoj'a şöyle dedi; "...Benim takipçim sünnetli, saç örgüsü olmayan, sakal bırakan ....ibadete çağrı/ezan okuyan... bir adam olacaktır. Domuz hariç her türlü hayvanı yiyecektir. Onlar kutsal su ile değil savaş/cihadla arınacaklar. Dinsizlere karşı mücadele etmeleri yüzünden müslümanlar olarak tanınacaklardır."
Vedalar da bulunan bir cümle vardır ki, hem Hendek Savaşını hatırlatır, hem de kullanılan bir kelime Efendimizin çok iyi bilinen bir ismine atıf yapar; "Hakikatin Efendisi, ....İbadet eden, dua eden kişinin onbin düşmanını yok ettin" Burada verilen rakam, Hendek Savaşındaki düşman sayısını vermektedir. Fakat asıl önemli olanı bu cümlede geçen iki kelimenin verdiği anlamdır. Birincisi Efendi olarak tercüme edilen kelimenin karşılığı olan Satpatı kelimesidir. Sat, gerçeği ve dürüstlüğü seven manasınadır. Pati de efendi veya üstad manasına gelir ki her ikisinin manası hakikatin efendisi anlamına gelir. İkincisi; bu cümlede bulunan dua eden diye tercüme edilen sanskritçe karu kelimesidir ki, Hindçe Satoto kelimesinin anlamdaşıdır. Bu da Efendimizin ismi Ahmed'in tam karşılığıdır.
Hendek Savaşını anlatan bu cümlenin devamında gelen cümleler ise konumuzu perçinlemektedir.
"Gücünle kaleleri yıka yıka bir savaştan diğerine gittik. Sen ey yüce kişi, düşmanlarına diz çöktüren Namuchi'yi uzaklaştırdın"
Bilindiği gibi Hendek Savaşında müslümanlarla yaptıkları anlaşmaya ihanet eden yahudileri cezalandırmak üzere kaleleri kuşatılmış ve teslim alınmıştı. Bilindiği gibi Medinenin çevresi, yahudi Kâbîlelerine ait kalelerle çevriliydi. Efendimiz, bu kaleleri teker teker fethetmişler, daha sonra Hayberin etrafındaki yahudi kalelerini de birer birer düşürmüşlerdir. Öyle ki, Efendimiz ve eshabı, bir savaştan diğerine koşuyorlardı. Bu cümlede geçen ve düşmanlar olarak çevrilen "mayinan" kelimenin tam karşılığı hilebaz ve madrabaz anlamına gelmektedir ki; yahudilerin milli karakterlerini ortaya koymaları açısından önemlidir. Ayrıca sanskritçede mayinan, "görünüşte güzel olan gerçekte değeri olmayan" maya kelimesinden türemiştir ki, bu dahi yahudileri anlatır. Aynı tasvire İncil'de de rastlamaktayız. İncil yahudileri; "Sahte gümüş" olarak tanıtır. Yine bu cümlede geçen Namuchi; yağmuru tutan manasına gelmektedir ki; yahudilerin şu vasfını çok güzel resmeder. Yahudiler, ancak kendilerinin vahye mazhar olduklarını kabul ederek Efendimizin peygamberliğini reddediyorlardı.Vedalarda verilen diğer müjdelere bakalım. "Sen ey Kadir-i Mutlak; övülmüş meşhur yetim ile savaşmaya gelen güçlü araba tekerleklerine sahip 20 kral ve 60.099 kişiyi mahvettin." Burada geçen övülmüş kişinin karşılığının tam karşılığının Muhammed kelimesi olduğunu görmüştük. Meşhur yetimin ne manaya geldiğini de bütün müslümanlar çok iyi bilirler ki Efendimizi anlatır. O zamanki bütün insanlar Efendimize karşıydı. O tek başınaydı ama içlerinde önemli yöneticilerin de bulunduğu onbinleri dize getirdi.
Vedalardaki şu cümleler hem Efendimizi hem de aziz dostları Eshab-ı kiramı işaret etmektedir.
"Araba sahibi, doğru ve adil olanı seven, hikmetli, güçlü ve cömer Mamah, sözleriyle bana lütuf bahşetti. En güçlü olanın oğlu, her türlü iyi sıfata sahip, dünyalara lütuf onbin kişi ile meşhur oldu."
Bu cümlenin her kelimesi Efendimizden bahsetmektedir. Çocukluğundan beridir o emin kişiydi. Bu özelliğini düşmanları bile kabul etmek zorunda kalıyorlardı. Güçlüydü; Hendek Savaşı hazırlıklarında kimsenin kıramadığı büyük bir taşı kırmıştı. Kimsenin yenemediği güreşçileri o yere sererdi. Cömertti; savaşlarda ele geçirilen ganimeti olduğu gibi etrafına dağıtırdı ama kendisine bir şey ayırmazdı. Cümlede geçen 10 bin kişiyle meşhur olmak, Mekkenin fethinde bulunan İslam ordusunun sayısını vermektedirki hepsi de eshab-ı kiramdandı. Eshab-ı kiram, Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli vasıflarıyla övülmüştür. Vedalarda da dünyalara lütuf olarak övülmüştür.Şimdi Vedaların bir başka kitabına bakıyoruz. Sama Veda'da Rişî Vatsah'ın ağzından çıkan cümleler açıkça Efendimizi anlatmaktadır.Ahmed, şeriati Rabbından aldı. Bu şeriat hikmet doludur. Ben ondan ışığı aldım, tıpkı güneşten aldığım gibi."
BUDİST METİNLERİ (Seylan kaynaklı) "Ananda, mukaddes kişiye şöyle dedi.; "Sen gittiğin zaman bize kim öğretecek?" Mukaddes kişi şöyle cevapladı; "Ben, yeryüzüne gelen ilk mukaddes kişi değilim. Benden sonra bir başka mukaddes kişi gelecek. Bu kişi, tam anlamıyla aydınlatılmış ve davranışları hikmet dolu bir kişidir. Hayırlıdır. Kainatı bilir. Eşi olmayan bir önderdir. Benim şimdi ilan ettiğim şekilde en mükemmel ve en saf dini bir hayatı ilan edecektir. Onun bağlılarının sayısı binlerce olacaktır. Oysa benimki yüzlercedir." Ananda sordu; "Onu nasıl tanıyacağız?" Mukaddes kişi şöyle cevapladı; "O, Maitreya/hayırlı kişi olarak tanınacaktır."
Çeşitli Budist metinlerinde geleceği müjdelenen kişinin isimleri şöyle geçmektedir; Metteya (Palice), Maitreya (Sanskritçe), Aremideia (Burmaca), Maitaliye (Çince), Byamas-pa (Tibetçe), Miroku (Japonca)
Bu ve benzerleri olan Muhamet, Mahomet gibi kelimelerin tümü; Moh, Maha, Meh kelimelerinden türemiştir ki hepsi de "şerefli kişi, sempatik, büyük şeref sahibi, rahmet yağmuru, ihtişam" manalarına gelmektedir. Yukarıda saydığımız bütün kelimelerin karşılığı ise; "Sevgi öğreticisi, sevginin efendisi, adı iyilik olan, sevgi ve içtenlik, şefkatli kişi, hayırlı, muhabbetli vb." bu kelimelerin tümü hepsi arapça "rahmet" kelimesinin karşılığıdır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de; "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik" buyurulmaktadır. Rahmet ve rahim kelimeleri sadece Kur'ân-ı Kerîm'de 409 kere geçmektedir. Sayfa sayısı 300 bini aşkın hadis-i şerif kitaplarını buna dahil etmiyoruz. Uhud Savaşında düşmanın dört bir taraftan sardığı bir anda yaralanan Efendimiz; "Ya Rabbi, onları affet. Eğer beni tanımış olsalardı yapmazlardı" diye dua etmekteydi.
Tahrif edilmiş Tevratta rahmet ve rahman kelimeleri yerine bol miktarda vahşet sahneleri geçmektedir. Tahrif edilmiş İncillerde ise rahman ve rahim kelimesi sadece 9 defa geçmektedir. Her ne kadar tahrif edilmiş olsalar da Tevrat, İncil ve bunları oluşturan bölümlerde bu ilahi müjde nin pırıltısı görülür.

İNCİL’DE HZ MUHAMMED

Watt, "Hz. Muhammed’in gerçekten bir peygamber olduğuna inanıyor ve biz Hıristiyanlar’ın, "Onları meyvelerinden tanırsın" (Matta, 7.20) anlamındaki Hıristiyan prensibi gereğince bunu kabul etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Çünkü asırlar boyunca İslam, birçok üstün ve zühd sahibi insan yetiştirmiştir" der.31 Hatta o, Resulullah (s.a) terimini tercüme ederken "Resul" kelimesinin İngilizce’deki karşılığı olan "messenger/elçi"ın seküler bir anlam taşıdığını onun yerine "prophet/peygamber" teriminin kullanılması gerektiğini söyler. 32

İsa aleyhisselamdan sonra, bir son Peygamber (aleyhissalatü vesselam) geleceği İncil’de bildirilmişti. Bu haber, bütün tahriflere rağmen bugünkü bozuk İncillerde bile vardır. Yuhanna İncilinin 14.babının 16.âyetinde İsa aleyhisselam;
(Allah size, sizinle beraber kalacak bir teselli edici gönderecektir) demektedir.

26. âyetinde ise, (Bu hakiki tesellici size her şeyi öğretecek ve size benim öğrettiklerimi de hatırlatacaktır) demektedir.

16.babın 13.âyetinde ise, (O, size her hakikate yol gösterecektir. Zira O, size kendiliğinden bir şey söylemeyecek, fakat Allah’ın söylediklerini size bildirecektir) demektedir. [Hıristiyanlar (Tesellici) kelimesini (Ruh) diye tercümede ısrar ederler.]

Bundan başka, Kitab-ı mukaddesin Eski Ahd (Tevrat) kısmında Arab ırkından bir Peygamber geleceği yazılıdır. Tesniyenin 18.babının 15.âyetinde, Musa aleyhisselamın İsraillilere, (Rab sizin için aranızdan, kardeşlerinizden benim gibi bir Peygamber “aleyhissalatü vesselam” çıkaracaktır) dediği yazılıdır. Burada bahis konusu olan İsraillilerin kardeşleri, İsmaililer yani Arablardır. İşte İncil’de ve Tevrat’ta yazılı olan ve Arab ırkından geleceği müjdelenen bu son Peygamber, Muhammed aleyhisselamdır.

1886 yılında İstanbul’da Boyacıyan Agob matbaasında basılan Kitab-ı Mukaddesin Türkçe tercümesinin s.885’de, (O, gelince dünyayı günah, salah ve hüküm hususlarında ilzam edecektir) deniyor. Buradaki "O" nun Latince aslında, Paraclet yazılıdır. Bu kelime, teselli edici demektir. Papazlar her şeye rağmen, (benden sonra bir teselli edici gelecektir) ibaresini İncil’den kaldıramadı.

Pavlos’un yazdığı ve Hıristiyanların Kitab-ı mukaddesten kabul ettikleri mektuplardan "Korintoslulara 1.mektubun, 13/ 8 de, (Peygamberler sona erecek, diller de kaybolacak [Latince gibi], ilim iptal olacak [Ortaçağ ilmi gibi], ama O kâmil gelince, yarım kalan ve kusurlu olan bilgiler ortadan kalkacaktır) deniliyor. [Bu yazı Türkçe Kitab-ı Mukaddeste de vardır.]

Barnabas İncilinde, Hz. İsa’nın, son Peygamberin geleceğini, isminin [Muhammed ile aynı manadaki] Ahmed olacağını) bildirdiği açıkça yazılıdır.
Bu İncilde Hz.İsa diyor ki:
Ben günah affedemem, günahları ancak Allah affeder. (71. bab),

Ben, Allah’ın resulünün yolunu hazırlamak için geldim. Bu Resul, sizden birkaç yıl sonra, İncil tahrif edilip hakiki inananların 30 kişi kadar kalacağı bir zamanda gelecektir. O zaman, Cenab-ı Hak, elçisini gönderecektir. Onun başının üzerinde beyaz bir bulut bulunur. O, putları kırar. Onun sayesinde, insanlar Allah’ı tanır ve ben de hakiki olarak tanınırım. (72. bab),

O resul güneyden gelecektir. (96. bab),
O resulün adı Ahmed’dir. (97. bab)

Bu husus, Kur'an-ı kerimde de bildirilmektedir:
(Meryem oğlu İsa "Ey İsrailoğulları, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı tasdik eden, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olan bir Peygamberi müjdeleyen, size gönderilmiş bir Peygamberim" demişti. Ancak, o kendilerine apaçık delillerle [mucizelerle] gelince, bu apaçık bir sihirdir dediler.) [Saf 6]

Gayri müslimler, Peygamber efendimizin mucizelerine sihir dedikleri gibi, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın mucizelerine de sihir demişlerdi.

Hz. İsa, peygamber olduğunu bildirince, yahudiler, mucize göstermesini istediler. "Bu hastayı iyileştir" dediler. O da mübarek elini sürünce hasta iyileşti. "Şu körün gözünü aç" dediler. O da mübarek elini sürünce gözleri açıldı. Baktılar dedikleri oluyor. Daha zor bir şey istediler. "Şu ölüleri dirilt" dediler.
Hz. İsa, dua edince, istedikleri ölüler de dirildi. Daha zor bir şey aradılar. "Çamurdan bir kuş yap, memeli ve dişleri olsun, hayz görsün, yavru doğursun" dediler.

Hz. İsa, çamurdan yaptığı şekle üfürünce, bildirdikleri vasıfta bir hayvan [yarasa] meydana geldi. (Al-i İmran 49)

Hz. İsa beşikte konuştu ve çeşitli mucizeler gösterdi. Peygamber efendimizin de bin kadar mucizesi görüldü. Buna rağmen yahudiler ve diğer kâfirler "Bu bir sihir" diyerek inanmadılar.

Hz. İsa, son peygamber Muhammed aleyhisselamı müjdeleyince, havariler, Onun ümmetinin nasıl olacağını sual ettiler. Hz. İsa da (Bizden sonra gelecek ümmet, âlim, hakim, takva ehli iyi insanlardır. Allahü teâlâdan gelen az rızka razı olacaklar. Allahü teâlâ da, onların az ameline razı olacaktır) buyurdu. Bu vasıfların hepsi Eshab-ı kiramda var idi. (Tibyan)

Nitekim Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın peygamberidir, Onunla birlikte bulunanların [Eshabın] hepsi, kâfirlere karşı çetin ve birbirlerine karşı merhametlidir. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah, inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükafat vaad etmiştir.) [Feth 29]

.
"Ben Hıristiysan" diyen bir çok kişi dinlerini İncil'den öğrenmek yerine, kilisenin açıklamalarına göre dinlerini yaşamaktadır.
PARAKLİT’TEN KASIT NEDİR
Hani Meryemoğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları! Ben sizin için Allah’ın elçisiyim. Benden sonraki ismi övülen/öven (Ahmed) bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti.61-Saff Suresi 6
Kuran, Hz. İsa’nın Peygamberimizi müjdelediğini söylemiştir. (İncil’de doğrudan bu ifadeyi bulamayanlar Kuran’ın kutsal kitaba bağlananların dinlerini gizlediklerini söyleyen ayetine de dayanarak Hıristiyanların bu ifadeleri içeren İncil ayetlerini yok ettiklerini düşünmüşlerdir. Bir kısım ayetler için bu mümkündür. Fakat araştırmalar sonucu bir kısım ifadelerin anlamı saptırılarak yanlış yorumlandığı, Kuran’ın belirttiği bu müjdeyi mevcut İncil’lerin aslında hâlâ içinde taşıdığı anlaşılmıştır. Kutsal kitapların incelenmesi de böylece Kuran’ın bir izahının daha doğruluğunu ispatlamaktadır.) Kuran övülmüş olan veya öven anlamlarına gelen "Ahmed" kelimesiyle Peygamberimizin müjdelendiğini belirtir. “Ahmed” kelimesi "Muhammed" kelimesiyle aynı kökten gelir. Bazıları “Ahmed” isminin Peygamberimizin özel ismi olduğunu düşünür. Bizce özel isim olarak “Ahmed” yerine, “Ahmed” kelimesinin ifade ettiği “öven, övülen” anlamlarını düşünmek daha doğrudur. Çünkü Peygamberimizin ismi Kuran’da dört yerde geçer ve hepsinde "Muhammed" olarak geçer. (Bakınız 3-Ali İmran Suresi 144, 33-Ahzab Suresi 40, 49-Fetih Suresi 29, 47-Muhammed Suresi 2) Bu bizim görüşümüzdür, Ahmed isminin özel isim olarak kullanıldığını düşünsek de hiçbir şey değişmez. Her durumda "Ahmed" kelimesi "Muhammed" isminin anlamını vermektedir ve aynı köke "H-M-D" sahiptir.
Peygamberimize işaret eden ve Peygamberimizin ismiyle aynı anlamlara gelip "Ahmed" kelimesinin karşılığı olan kelimelerle, Peygamberimiz’in Yuhanna İncilinde nasıl müjdelendiğini inceleyelim. Hz. İsa’nın havarilerle yediği en son yemeğin sonunda, yakalanıp götürülmesinden önce, havarilerle yaptığı son görüşmeler bir tek Yuhanna İncil’inde geçmektedir. Diğer 3 İncil (Matta, Markos, Luka) bu olaydan hiç söz etmez. Hz. İsa’nın vasiyeti sayılabilecek sözler ettiği bu görüşmelerin diğer 3 İncil’de olmaması nasıl açıklanabilir? Acaba bu ifadeler diğer İnciller’den sonradan çıkarıldı mı? Yuhanna İncil’inde geçen ifadeler şöyledir:
15- Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi gözetirsiniz.16- Ben de Baba’ya yalvaracağım ve o size başka bir "Paraklit" gönderecektir. İncil-Yuhanna-14, 15-16
Ama Baba’nın benim adımla göndereceği Paraklit, Kutsal Ruh size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak İncil-Yuhanna- 14, 26
7- Bununla beraber ben size gerçeği söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben gitmezsem Paraklit size gelmez. Fakat gidersem onu size gönderirim.8- Ve o geldiği zaman günah, doğruluk ve hüküm konusunda dünyayı suçlu olduğuna ikna edecektir. İncil-Yuhanna-15, 7-8
13- Ne var ki O, yani gerçeğin ruhu gelince, sizi tüm gerçeğe yöneltecek. Çünkü kendiliğinden konuşmayacak, yalnız duyduklarını söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir.14- O beni övecek. Çünkü benim olandan alıp, size bildirecek. İncil-Yunanna-16, 13-14
Paraklit’e ne anlamlar verildiğini birazdan inceleyeceğiz. Yuhanna İncil’inin de en eski nüshaları Eski Yunanca’dır. Hz. İsa’nın dili olan Aramice değildir. Her türlü tahrifat olasılığına karşın mevcut ifadelerden şunları anlıyoruz:
A- Gelecek gerçeğin ruhu kendisinden konuşmayacaktır. (Yuhanna-16, 13) Nitekim Peygamberimiz vahiy olan Kuran’a uyardı. Bunu Kuran şöyle açıklar:
3- O, hevadan konuşmaz4- O yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir. 53- Necm Suresi 3-4
B- Gelecek olan, İsa’yı övecektir (Yuhanna 16, 14). Kuran’ın birçok ayeti Hz. İsa’yı över ve Peygamberliğini onaylar.
C- Gelecek olan, Kutsal Ruh ile (Cebrail) bir arada anılır. (Yuhanna-14, 16) Peygamberimize Kuran’ın vahyini Hz. Cebrail’in getirdiği Kuran’da geçer.
192- Bu, evrenlerin Efendisinin indirdiği vahiydir.193- O’nu güvenilir ruh (Cebrail) indirdi.194- Senin kalbine. Uyarıcılardan biri olman için.195- Apaçık Arapça bir dille196- Daha önceki kitaplarda da anılmıştır. 26- Şuara Suresi 192-196
D- O, Hz. İsa ile aynı kaynaktan aldığını bildirecektir. (Yuhanna-16, 14) Muhammed Peygamber’in söylediklerinin tüm kaynağı Allah’tır. Cebrail vasıtasıyla aynı diğer Peygamberler gibi vahiy almıştır.
E- Size her şeyi öğretecek (Yuhanna-14, 26). Peygamberimiz Kuran vasıtasıyla Allah’ın varlığından, ahiretten, güzel ahlâka kadar her konuda gerekli her şeyi öğretmiştir.
6- Size söylediklerimi hatırlatır (Yuhanna-14, 26). Hz. İsa ile Hz. Muhammed’in mesajı aynı gerçekleri içerir (Her ne kadar her dinin yobazı bozsa da!).
Hıristiyanlar Paraklit’ten kastın Cebrail olduğunu söylerler. Peki İncil’in diğer yerlerinde geçen Hz. Cebrail neden hiçbir yerde Paraklit olarak geçmemektedir de, gelecekte geleceği belirtilen şahıs söz konusu olunca Paraklit ifadesiyle Hz. Cebrail kastedilmektedir? Hz. İsa, Yuhanna 16’da gelecek Paraklit’in kendisi gibi olduğunu söylemektedir. İnsan olan Hz. Muhammed mi, yoksa Cebrail mi Hz. İsa’ya benzer ve onun gibidir? Hz. İsa’dan sonra gelip de Hz. İsa’nın Peygamberliğini savunan, Allah’ın varlığından ahiretin varlığına kadar tüm temel noktaları insanlara öğreten, kendisinin bilgisinle değil, Allah’ın kitap olarak indirdiği vahiyle öğreten Peygamberimizden başka kim vardır?Prof. Abdulahad Davud’a göre Paraklit kelimesinin Hz. İsa tarafından vazedilen Arami lisanındaki "Himda" ve "Hemida" kelimelerinin Eski Yunanca’ya tercüme edilmiş şekli olması kuvvetle muhtemeldir. (Bir önceki bölümde Eski Ahit’te bu kelimeyle Peygamberimize işaret edildiğini gördük.)
Yuhanna İncil’inde geçen Paraklit’in, Kutsal Ruh (Cebrail) diye açıklanmaya çalışılmasını eleştiren Prof. Dr. Maurice Bucaille, bu anlayışı reddederek Paraklit’in (Parakletos) Hz. İsa’dan sonra gelecek, Hz. İsa gibi bir Peygamber olduğunu Yunan dili etimolojisine dayanarak şöyle açıklar: "Burada öne sürülen insanlara bildirme işi hiçbir surette Kutsal Ruh’un (Cebrail’in) işlerinden olan bir ilhamdan ibaret değildir. Aksine kendisini belirleyen Yunanca kelimedeki yayma kavramı sebebiyle, onun açıkça maddi bir niteliği vardır. Şu halde Yunanca ‘Akouo’ ve ‘Laleo’ fiilleri bir takım maddi işleri ifade ederler ve bu fiiller ancak işitme ve konuşma organlarına sahip bir varlıkla ilgili olabilirler. Dolayısıyla bu fiilleri Kutsal Ruh’a (Cebrail’e) uygulamak mümkün değildir. Öyleyse Yuhanna’nın Paraklit’inde, Hz. İsa gibi işitme ve konuşma melekesi olan bir insan görmek, mantığın götürdüğü bir sonuç sayılmalıdır. Yunanca metin bu melekeleri kesin olarak gerektirmektedir. Demek ki Hz. İsa kendisinden sonra Allah’ın yeryüzüne bir başka insan göndereceğini ve onun rolünün, bir cümleyle söylemek gerekirse Allah’ın kelamını işiten ve onun mesajını insanlara tebliğ eden bir Peygamberin rolü olacağını haber vermektedir. Şimdi elimizde mevcut metinde bulunan Kutsal Ruh kelimeleri tamamen kasıtlı olarak sonradan yazılmış bir ilaveden ileri gelmektedir. İlavenin gayesi Hz. İsa’dan sonra bir Peygamberin geleceğini haber veren bir parçanın ilk anlamını değiştirmektir. Çünkü buna inanmak, Hz. İsa’nın son Peygamber olmasını isteyen gelişme halindeki Hıristiyan cemaatleriyle çelişki ortaya çıkarıyordu."Prof. Abdulahad Davud, Paraklit kelimesinin anlamını etimolojik olarak şöyle anlatır: “Paraklit kelimesi ‘Periqlytos’ kelimesinin bozulmuş şeklidir. ‘Periqlytos’ gerek etimolojik, gerekse lugat anlamı itibariyle ‘şanı yüce, övülmeye layık olan’ demektir. Bu hususla ilgili şahidim Alexandre’nin "Dictionnaire Grec Français" isimli eseri olup kelimeyi şöyle açıklar: Bu birleşik isim ‘Peri’ ön eki ile övmek kökünden türeyen ‘kleotis’ kelimesinden mürekkeptir. Bu kelime Arapça’da en meşhur, en çok öven, şanı en yüce olan ‘Ahmed’ kelimesinin tam karşılığıdır. Burada halledilmesi gereken tek mesele Hz. İsa tarafından kullanılan bu ismin Arami dilindeki aslını bulmaktır."
O PEYGAMBER
20- Yahya’nın tanıklığı şöyle oldu, açıkça konuştu, inkâr etmedi: "Ben Mesih değilim" diye açıkça konuştu.21- Onlar da kendisine: "Öyleyse sen kimsin? Sen İlyas mısın?" diye sordular: O da "Değilim" dedi."Sen O Peygamber misin?"Yahya: "Hayır" diye cevap verdi... İncil-Yuhanna-1, 20-21
Hz. Yahya’ya 3 soru sorulmaktadır ve O, bu 3 soruya da olumsuz cevap verir:
1- Sen Mesih misin? (İsa mısın?)2- Sen İlyas mısın?3- Sen O Peygamber misin?
Matta İncil’ine dayanıp, Yahya Peygamberin, İlyas Peygamber olacağını söyleyenler olmuştur. Buradaki ifade "O zaman öğrenciler İsa’nın kendilerine Vaftizci Yahya’dan söz ettiğini anladılar." şeklindedir. (Bakınız İncil-Matta-17, 11-13) Oysa Yuhanna’da geçen ifadede Yahya çok açık bir şekilde İlyas olmadığını söyler.
Yuhanna’da 3 ayrı Peygamberden bahsedilir. Bunlar 1-İsa, 2- İlyas, 3- O Peygamber’dir. Yahya Peygamberin İsa Peygamberle aynı dönemde yaşadığı bilinmektedir. İncil’de, İsa Peygamber, İlyas’ın geldiğini ve insanların ona çok çileler çektirdiğini söyler (Bakınız İncil-Matta 17-12).
Peki o zaman "O Peygamber" kimdir? İnsanlar Tevrat’ın –Tesniye 18/18-deki ifadesinde belirtilen Peygamberi beklemektedirler (Bir önceki bölümde bu ifadeyi inceledik) Bu da göstermektedir ki "O Peygamber" Hz. İsa’dan farklı bir şahsiyettir. Peki Tevrat-Tesniye-18/18-de belirtildiği gibi Allah’tan aldığı sözleri insanlara duyuran, Hz. İsa’nın çıktığı dönemde hâlâ gelmemiş olan ve Hz. İsa’dan farklı olan Peygamber kimdir? Hz. Muhammed dışında Allah’tan aldığı Peygamberlik görevini yerine getirip tarihte önemli bir yer kazanmış ve Hz. İsa’dan sonra gelmiş ikinci bir insan gösterilemez.
YALANCI PEYGAMBER NASIL TANINIR?
15- Yalancı Peygamberlerden sakının. Onlar size koyun postu içinde yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır. 16- Onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız. Hiç dikenlerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanır mı? 17- Her iyi ağaç iyi ürün verir. Çürük ağaç ise kötü ürün verir.18- İyi ağaç kötü ürün vermediği gibi, çürük ağaç da iyi ürün vermez. 19- İyi ürün vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. 20- Demek ki onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız. İncil-Matta-7 (15-20)
İncil’in hiçbir yerinde Hz. İsa’dan sonra Peygamber gelmeyeceği söylenmez. Buna karşın İncil’de Peygamberlik iddiasında olanları tanımada şu kriter verilir: "Verilen ürüne bak ve yalancı ile doğru söyleyeni ayırt et." Oysa Hz. İsa’dan sonra hiç Peygamber gelmeyecek olsaydı; Hz. İsa "Benden sonra Peygamber gelmeyecektir, benden sonra kim Peygamberlik iddia ederse o yalancıdır." diye çok kestirme bir şekilde bu soruyu cevaplayabilirdi. Hz. İsa’nın, yalancı ve doğru Peygamber’i ayırt etmede tavsiye ettiği yöntem, başlı başına Hz. İsaİncil’in hiçbir yerinde Hz. İsa’dan sonra Peygamber gelmeyeceği söylenmez. Buna karşın İncil’de Peygamberlik iddiasında olanları tanımada şu kriter verilir: "Verilen ürüne bak ve yalancı ile doğru söyleyeni ayırt et." Oysa Hz. İsa’dan sonra hiç Peygamber gelmeyecek olsaydı; Hz. İsa "Benden sonra Peygamber gelmeyecektir, benden sonra kim Peygamberlik iddia ederse o yalancıdır." diye çok kestirme bir şekilde bu soruyu cevaplayabilirdi. Hz. İsa’nın, yalancı ve doğru Peygamber’i ayırt etmede tavsiye ettiği yöntem, başlı başına Hz. İsa’dan sonra Peygamber geleceğine yeterli delildir. Hz. İsa’dan sonra Peygamber gelecek olması ise Hz. Muhammed’in Peygamberliğine Hıristiyanlar için yeterli delil olmalıdır. Çünkü Hz. İsa’dan sonra gelip de Allah’a inanan, Allah’a güvenen, Allah’ı seven, putları terkeden toplulukların oluşması gibi harika bir ürün sadece ve sadece Peygamberimizle yollanan din sayesinde elde edilmiştir.Tüm bu açık gerçeklere ve Tevrat’taki, İncil’deki işaretlere rağmen Tevrat’ın ve İncil’in onayladığını hahamlar, papazlar örtbas etmek için, saptırmak için yarışırlar. İncil’de ne adı geçen, ne kendisine işaret olan Katolik, Ortodoks mezhepleri, Roma’daki Papa ve başpiskopoz beyefendilerin (!) görüşleri ne yazık ki Hıristiyan halkın büyük bir bölümü için Tevrat ve İncil’in görüşlerinden daha önemlidir.
ORTAK NOKTALARDA BULUŞMAK
Ne Tevrat’ın, ne de İncil’in şu anda elimizde olan nüshalarında üçleme inancına dair hiçbir şey yoktur. Elimizdeki İncil’den bile teslis inancını çıkartmak tamamen bir zorlama ve saptırmadır. Fakat kilisenin din hakkındaki yorumu, İncil’in o kadar önüne geçmiştir ki kilisenin resmi açıklamaları üçlemeyi Hıristiyanlığın en önemli gerçeği olarak sunmaktadır. Eğer üçleme inancı bu kadar önemli olsaydı, İncil’de bu konuda yüzlerce açıklama olması gerekmez miydi? Oysa bir tane bile yoktur! Aynı şekilde Hıristiyanlar Tevrat’ı kabul eder. Neden Tevrat’ta üçlemeye işaret yok? Tevrat’ı çekiştirseniz bile bunu gösteremezsiniz! Neden Kutsal Ruh (Cebrail) Eski Ahit’te üç tanenin biri olarak gösterilmiyor? Neden gelecekte insan suretinde Tanrı’nın bir oğlu veya Tanrı’nın yansıması gelecek diye bir izah Tevrat’ta yok? Size göre çok çok önemli olan bu nokta nasıl Eski Ahit’te olmaz? Siz Eski Ahit’in Tanrı’nın vahyi olduğunu savunmuyor musunuz?
İncil’in şu andaki halinde geçen baba-oğul meselesi de yine kilisenin yorumu sonucu bu şekilde anlaşılmıştır. Çünkü şu anki İncil’lerde, Allah tüm insanların da babası olarak tanıtılır, tüm inananlar da onun çocukları olarak tanıtılır. Yani şu andaki İncil’leri okuyan tarafsız biri, İncil’deki "baba" kelimesinin tüm insanların babası olarak kullanılan bir mecaz, "oğul" kelimesini ise tüm insanlar için kullanılan bir mecaz olduğunu algılar.
Siz göklerde olan Babanızın oğulları olasınız. İncil-Matta- 5, 45
Tahminimizce Hz. İsa’nın Aramice’de tüm insanların Allah’ı, Tanrı’sı, Efendisi tarzında Allah için kullandığı bir deyim Eski Yunanca "Baba" olarak çevrilmiş, "sevgili kul" anlamına gelen bir deyim ise "oğul" olarak çevrilmiştir. Bu çevirinin kaynağı ise hiç şüphesiz bu zihniyeti yerleştirmeye çalışan din adamlarıdır. Aramice İncil elimizde olmadığı için tahminimizi ispatlayamıyoruz. Fakat mevcut İncil’de bu kelimelerin kullanılış tarzı bizi desteklemektedir. Sami dillerinden baba olarak tercüme edilen "abb" kelimesi, "sebep olan kimse" anlamlarına da gelir. Belki de orijinal dildeki bu anlam tercümeler yapılırken yapılan yanlışın sebeplerinden biridir. (Bir iddiaya göre İncil’i ilk olarak Sami dilinden Grek-Latin diline çevirenler, Allah için kullanılan "Al-ALBAR" diye seslendirilen "Aklın Kaynağı, Üst Akıl" anlamındaki sözü "Ab, Abra, Abba" sözüne benzetip baba, ata anlamına gelen "Pap, Papa" diye çevirmişlerdir.) Biz bu yanlışın kasıtlı bir şekilde Hıristiyan din adamlarınca yapıldığı kanaatindeyiz. İznik konsülünde kendilerine karşı olan her fikri susturan Hıristiyan dini otorite, o tarihten sonra yanlış bir baba-oğul anlayışının yerleşmesini iyice sağlamıştır. Konunun önemine binaen kitabımızın çerçevesinin dışına taştık, konuyu son olarak iki Kuran ayetiyle noktalıyoruz:
Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i efendiler edindiler. Halbuki hepsi de tek Tanrı’ya kulluk etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka tanrı yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden yücedir. 9- Tevbe Suresi 31
Kutsal kitabın bağlılarıyla, zalim olanları hariç, en güzel olan bir tarzın dışında bir yöntemle mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene de inandık. Tanrı’mız ve Tanrı’nız aynıdır. Biz sadece O’na teslim olduk." Ankebut Suresi 46

kısa kısa PEYGAMBERLIK DELILLERI

BİNLERCE ŞAHİTİN GÖRÜP KAYIT TUTAN TARİHÇİLERE BİLDİRDİĞİ, BİNLERCE SAĞLAM KİTAP KAYNAKTAN GÜNÜMÜZE AKTARILAN PEYGAMBERLİK MUCİZELERİ

İnsanlar sık sık Hz Muhammed'den mucize göstermesini istiyorlardı. Elbette her gelen ne isterse yapmak mucizeyi hokkabazlığa ve şova dönüştürürdü. Bunun için Allah, şiddetli gereklilik duyulduğu, kafirler toplu geldiği bazı zamanlarda kimi çok büyük binden fazla mucizeyi Hz Muhammed aracılığı ile göstermiştir. Ayrıca onun ashabınında çok sayıda keramet gösterdiği nakledilmektedir. O tarihlerde meydana gelen hiç bir olayın kayıtları bu kadar sağlam ve çok kişiden tasdik edilerek gelmemiştir. Buna rağmen batı tarafından duymamazlıktan gelinir. Çünkü O'nun mucize gösterdiğinin bir duyulması demek, O'nun peygamberliğini ilan demektir. Bu mucizelerin bir ispatı da şudur ki, kendine tamamen zıt düşünen arap kavmi ve çok ciddi ayrılıklara düştüğü hıristiyan ve yahudilerle dolu arap yarımadası ateş çemberi gibiydi. Ama o Allah’ın izniyle öyle büyük mucizeler gösteriyor ve Kur'an o denli ruhlara işliyordu ki 10 yıl dolmadan İslam tüm Arap yarımadasında en büyük din ve komşu ülkelerde en merak uyandıran müthiş haber haline gelmişti. Akın akın tüm arabistan Medine akıyor hergün toplu halde kabileler ve gruplar islama girdiğini ilan ediyorlardı.
Bu mucizelerden bazılarına Kur'an da yer verilir ve insanlar şahit tutulur ( Ay'ın yarılması, Miraç vb ). BAzılarının neden hala imana gelmediği sorulur ve şöyle der. " Onlar bir mucize görseler bu büyük bir sihirdir derler". TÜm tarih kitaplarında yerli yada batılı yazar ki Hz Muhammed'e Mekkeli kafirlerin taktığı lakaplardan birisi de Büyücü'dür. Sadece bu durum bile tek başına O'nun doğaüstü olaylar göstermekte olduğunun delilidir. Halbu ki o ticaretle uğraşırdı gençliğinde çobanlıkla geçinirdi. Ne şiir okur ne de büyüyle ilgilenirdi.
Ona kahin, delirmiş, cinlenmiş gibi başka lakapta taktılar. Fakat günümüz batılı oryantalistler gibi asla "yalancı, şarlatan" demediler. Çünkü o herkesin malını ve canını, kervanlarını rahatlıkla emanet ettiği Muhammed El_emin idi. Peygamberlik ilan etmeden evvel herkes onun asaletine şerefine ve namusuna hayran idi. O yüzden bu sözü hiç söylemeyediler. Fakat Hz Muhammed hakkında bilgisi çok az olan batılı toplumlarını şimdi çok rahat kandırabiliyorlar. Onu karalamak amacıyla yazılmış işine geldiğini çarpıtarak yansıtan, işine gelmeyen bilgileri saklayan yazarların kitaplarından başka türde eserler bulmak zordur maalesef batıda.

ORTADA OLMAZ
Kuran'ın Hz Muhammed tarafından uydurulduğunu iddia etmek, haşa onun en büyük sahtekar olduğu manasına gelir ki bu ve bunlar gibi yüzlerce vakıa ile taban tabana zıt olduğu gibi Mekke müşrikleri bile böyle bir iddiada bulunma cüretini gösterememişlerdir. Yani ya en aşağıda olur ya da en yukarıda olur. Ortada bir yerde olamaz. En aşağıda olduğunu en azılı düşmanları dahi söyleyemedikleri gibi 14 asırdır incelenen hayatı bunu tamamen reddetmektedir. Öyleyse en yukarıdadır. O Allah'ın Elçisidir.
“Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar, fakat, o zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.” Enam 33


TEREDDÜT ETMEDİO kadar engeller ve sıkıntılar karşısında kendinden emin ve tereddütsüz olarak davasını savunması. Hiçbir tereddüt eseri görülmemesi. Yakınında bulunanlar ve düşmanları onun tereddüt ettiğini hiç görmediler.

TUTTUĞU ORUÇLARSenenin birçok gününü o sıcak Arabistan çöllerinde oruçlu olarak geçirmesi. (Bu oruçları tutmasaydı kimse niçin çok oruç tutmuyor deyip peygamberliğini inkar etmeyecekti.)

O'NA EMREDİLEN NAMAZGece yarısı kılınan ve insan nefsine en ağır gelen teheccüd namazının kendine mahsus olarak Kuran'da emredilmiş olması ve ömrü boyunca bu namazı kılması...

KAVİMLERİN KISA SÜREDE ISLAHIVahşi ve adetlerine mutaa*sıb inatçı muhtelif kavimleri çok kısa bir sürede adet ve vahşi ahlaklarından temizleyip dünyanın birçok yerine muallim olacak düzeye ve olgunluğa getirmesi...

SOSYAL YAPI ÜZERİNDEKİ ETKİSİSigara gibi küçük bir adeti küçük bir kavimden büyük bir hakim çok büyük gayretlerle ancak daimi kaldırabilir. Halbuki bu zat büyük ve çok adetleri inatçı mutaa*sıb büyük kavimlerden zahiri küçük bir kuvvetle küçük bir gayretle az bir zamanda kaldırıp yerine yüksek seciyeleri dem ve damarlara karışmış derecede sabit olarak koyuyor.Şu an yüzlerce profesör ve fikir adamı Arap Yarımadası yada benzeri bir yere gidip yüz sene çalışsınlar acaba o zatın bir senede yaptığının yüzde birisini yapabilirler mi?

AY VE GÜNEŞDavasından vazgeçmesi karşılığında Kendisine yapılan para, başkanlık ve kabilenin en güzel kızları teklifine; "Bir elime Ayı bir elime Güneşi koysanız ben bu davadan vazgeçmem" şeklinde cevap vermesi...

ABESE SURESİKuran'da kendisini azarlayan ayet bulunması (kendi sözü olsaydı buna niçin gerek duysundu)

AMCASI EBU TALİB'İN İMANIÇok sevdiği amcası Ebu Talib'in imansız gitmesi ve bunu O'nun bildirmesi (peygamberliği gerçek olmasa idi çok sevdiği bir insanı bütün gelecek islam milletlerinin gözünde düşürmesine izin vermez ve imanlı gitti deyip herkezin gözünde yüceltebilirdi.)

"FAKİRLİĞİMLE ÖVÜNÜRÜM" Hadisi şerif
Kendisinde hem peygamberlik hem de devlet reisliği gibi iki en önemli hakimiyet unsuru varken yani kendisine saraylar yaptırabilecek hakimiyette iken hasır üzerinde yatması, hanesine üç gün üst üste buğday ekmeği girmemesi, hatta bazen açlıktan karnına taş bağlaması onun nefisperest bir insan değil gerçekten peygamber olduğunu gösterir.(Nitekim bırakın toplumda peygamber olarak kabul edilmenin verdiği muazzam hakimiyeti, devlet-şehir-kasaba reisliği hakimiyetini eline geçirenlerin bile nasıl yaşadıkları ortadadır.)


BIRAKTIĞI MİRASSenelerce toplumun bütün hakimiyeti elinde olan bir kişinin bıraktığı miras olan: Üzerinde Muhammedün Resulullah yazan gümüş bir mühür, birkaç parça silah bir beyaz katır dahi O'nun Allah'ın Resulü olduğunu kanıtlar.

MUCİZELERİNE SİHİR İTHAMIMucize gösterdiğinde düşmanları tarafından sihir ithamına maruz kalması. (Buradan da anlaşılıyor ki olağanüstü bir durum gerçekleşiyordu, inanmak istemeyenler ise böyle bir olay olmamıştır demek yerine 'sihir yaptı bize' diyorlardı.) Bu durum düşmanlarının bile onun peygamberliğini bilmeden ispatladıklarını gösterir. Kuran’da tüm müslümanlar peygamberin gösterdiği mucizelere ve kafirlerin “bu ancak bir sihirdir” demelerine şahit tutulur. Eğer bunlar olmadan Kuran’da yazılmış olsa idi Peygamberin etrafından herkes dağılırdı ve o yalan yere mucize irat etmekle suçlanırdı. Halbuki ne tarihsel kayıtlarda ne de islamiyetin akışında benzeri küçük bir iz dahi rastlamak mümkün değildir. Tam aksine mucizlerini anlatan binlerce şahit ve yüzlerce hadis kaydı tarihe geçirilmiştir.

DÜNYA SULTANLARI EVLATLARINI YÜCELTİRKENKızı Fatıma'ya; "Ey Fatıma, peygamber kızıyım diye güvenme kıyamet günü ben bile seni kurtaramam." Diye buyurması...

ZEKAT ALMASI YASAKTIZekat almanın kendisine ve yakın çevresine yasak edilmiş olması.

HZ. İSA'NIN İLAHLIĞINI REDDEDİP, BABASIZ DOĞMASINI İSE KABUL ETMESİ.
Hz. Peygamber -haşa- Kuranı kendi yazmış olsaydı Hz. İsa'nın tanrılığını inkar ederken mucizevi doğumunu da inkar edebilir hristiyanlara hiç malzeme vermezdi. Nitekim yahudiler zaten böyle inanmaktaydı. Bu problemden de böylece kurtulabilirdi. Fakat söylediği vahiydi ve doğru ile yanlışı ayırdediyordu.

KURANDAKİ İSİMLERİKur'anda diğer peygamberlerin isimleri yüzlerce kez geçtiği halde kendi ismi iki yerde geçmektedir.

EN YAKININDAKİLERDEN EN KÜÇÜK KUŞKULU BİR SÖZ GELMEDİ
Başta hanımları olmak üzere onun hayatını en yakından inceleme fırsatı bulan, sayısız haline vakıf olan, değişik fıtrat ve ahlaktaki insanlardan onun aleyhinde kuşku ifade edebilecek bir söz gelmemiştir. Bir samimiyetsizlik hissetselerdi en azından vefatından sonra şurda burda ağızlarından kaçıranlar çıkacaktı. İlk iman ettikleri zamanki hallerinden onu tanıdıkça hiçbir şey eksilmemiştir.

ÜMMİLİĞİYLE BERABER İSLAM DİNİNİN KAYNAĞI OLMASI...
Ondört asırdır Tüm İslam alemine dal budak salmış bütün İslami ilimlerin kaynağı olan Kuran'ı getiren ümmî (okuma yazma bilmeyen) bir insan ise bunların onun kendinden olduğu iddia edilebilir mi?

VAHYİN KESİNTİYE UĞRAMASI
Vahiy bir kaç kez kesintiye uğramıştı. Resulullah bundan derinden üzüntü duymuş ve bu davranışlarına yansımıştı. Bunu fırsat bilen müşrikler, Rabbi onu unuttu, haşa şeytan onu terketti gibi dil uzatmalarda bulunuyorlardı. Bir süre sonra vahi geldi. Eğer Kuran kendi sözleri olsaydı neden vahyi kesintiye uğratsındı? Şahsına yönelik ilahi övgüler dizmese de önceki söylediklerine benzer birkaç söz söyleyemez miydi? Kendisini son derece üzen dedikodulara yol vermemek o kadar zor muydu?

KUR'AN İLE MEYDAN OKUMASI
Kur'an benzerinin getirilemeyeceği konusunda şiddetle ve ısrarla meydan okumaktadır.(isra 88)(Tur 34)(Hud 13). Acaba kendi başına iddiada bulunan bir kişi olsaydı, belağatın revaçta olduğu bir zamanda tetikte bekleyen o zamanki arap ediplerinin edebi gayretlerine dokunduracak böyle iddialara neden ihtiyaç duysundu? Kendisini aşan böye bir iddia yapmamış olsaydı “niçin böyle iddiaları yok” diyerek inananlar dininden vaz geçip inanmayanlar kendilerine delil mi bulacaktılar?
Aklı çalışan her insan anlar ki, O kendi n*mına değil, her şeye gücü yeten Allah n*onuşmaktadır.

MÜŞRİKLERİN KENDİSİNE KAHİN VE SİHİRBAZ DEMESİ
Bu ithamı yaptıkları Kuranda da bildirilmektedir. Sihirbaz, acib ve garib işler yapan kimseye denir. Kahin ise Arabistanda gaybı haber veren kimseye denirdi. Bunlar bazı harikalar görmemiş olsalardı, gayble ilgili bir takım peygamberî haberlere şahit olmamış olsalardı böyle demeye gerek duymazlardı.

ALEYHİNDE İDDİALAR İLERİ SÜRENLERİN BİRÇOĞUNUN İDDİALARINI BIRAKARAK MÜSLÜMAN OLMASI
Aleyhinde iddialar ileri süren başta ileri gelenlerden Ebu sufyan Amr b. As, Halid bin Velid, Hz Ömer, Ebu Cehilin oğlu İkrime olmak üzere daha sonra iman getiren bütün mekke müşrikleri önceki bu iddialarının asılsızlığını anlayıp müslüman olmuşlardır. Canlarını mallarını ve herşeylerini Onun yolunda feda eder duruma geldiler.

Hristiyan Dünyasını Karşısına Alması
"Hz.Muhammed çok zeki bir adamdı ve kendisinden önceki kitaplardan da (İncil, Tevrat) yararlanarak Kuran'ı yazdı!" diyenlerin hırsları yüzünden düşünemedikleri ve çelişkiye düştükleri bir nokta vardır:
***Çok zekilik ve kurnazlıkla suçlanan bu insan, ne için Hz. İsa konusuna gelince, kendinden önceki kitapların anlattığı öykülere sadık kalmadı da, hiçbir gelenekçi hristiyanın kolay kolay kabul etmeyecegi bambaska bir Hz.İsa örnegine yer verdi Kuran'da? Halbuki hristiyan inancına uygun bir hz İsa anlatımı yapmış olsaydı (örneğin Hz İsa'nın hristiyanların inandığı gibi çarmıha gerildiğini söyleseydi) bu konuda herhangi bir muhalefetle karşılaşmayacaktı.
***Hangi akla hizmet olsun diye teslisi reddetti?
***Karşısında Mekke müşrikleri gibi bir putperest ordusu varken, ne diye hiç yoktan bir de Hristiyanlari karsisina aldı?
***Maddi çıkarlar ve iktidar hırsıyla Kuran'ı kaleme aldığı ileri sürülen ve kendisine çok zeki denilen bu Zat, nasıl oldu da böyle açık hataya(!) düştü?


Ayetlerin iniş zamanı
Konuyla ilgili diğer bir misal de kıblenin değişmesiyle ilgilidir.
Hicretin birinci yılına kadar müslümanlar kıble Kudüs'teki Beytül Makdis idi. Hz peygamber ise Kabe'nin kıble olmasını çok arzu ediyordu. Fakat O'nun bu isteğine RAĞMEN bir buçuk sene Kabe'nin kıble olması için bekleme durumu hasıl oldu. Nihayet hicretin ikinci yılı Receb ayında Resulullah, ashabıyla yine Beytül Makdis'e yönelmiş olarak öğle namazını kılarken, ikinci rekatı kıldıktan sonra kıblenin Kabe olduğu ve oraya yönelinmesi Allah tarafından ayet ile açıklanınca,(Bakara 114) Hz peygamber cemaatiyle beraber Kabe'ye yöneldi ve öğle namazının son iki rekatı böylece kılındı.
Resulullah kendinden konuşsaydı böyle bir duruma neden gerek duysundu? Kendi isteği ile birbuçuk sene niçin muhalefet etsindi? Bu muhalefet onun davasına ne gibi fayda verecekti? Malesef dine karşıtlığa kendisini şartlandırmış olanlar bunları görmezlikten gelmektedir.
Diğer bir misal,
Hz. Peygambere müşrikler tarafından Ashab-ı Kehf, Zül Karneyn ile ilgili ve ruh ile ilgili soru sorulması üzerine , Hz Peygamber “inşallah” demeden “yarın gelin size cevap vereyim” demiş ve bu yüzden bu konuları aydınlatıcı vahiy gelmedi. Cevap geciktikçe gecikti. Hz Peygamber son derece sıkılmaya başladı. Kureyş müşrikleri kendisini daha şiddetle yalanlamaya başladılar ve Rabbinin kendisini terkedip gazap ettiğini ileri sürdüler. Böylece aradan on beş gün kadar bir süre geçti. Derken Duha suresi inerek Rabbinin kendisini terkederek gazap etmediğini bildirdi. Kehf suresinin şu ayeti kendisini şöyle uyardı: “Allah'ın dilemesine bağlamadıkça (inşaallah demedikçe) hiçbir şey için bunu yarın yapacağım deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah'ı an ve : “Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın bir yola iletir” de.”
Yukarıda sorulan sorular bu hadise için de geçerlidir.
Önyargısız olarak düşünüldüğünde bunlar gibi birçok misalin Resulullah'ın hayatında mevcut olduğu görülecektir


ilk vahiy karşısındaki tepkisi
Kendisine ilk vahiy nazil olduğu zamanki tutumu, Onun doğruluğuna tartışma götürmez bir delildir.
Resulallah Hira mağarasında iken ansızın melek kendisine gelerek “oku” dedi. O “Ben okumak bilmem” diye cevap verdi. Melek kendisini canını acıtacak derecede sıktı ve tekrar “oku” dedi. Tekrar aynı cevabı alınca üçüncü defa sıktı ve bırakıp Alak suresinin ilk ayetlerini getirdi. Resulallah kalbi ürperti içerisinde eve döndü. Hz. Hatice'ye “beni örtün beni örtün” dedi. Örttüler, derken korkusu zail oldu. Kendisinden endişe ettiğini bildirince Hz Hatice, iyi sıfatlarını anlatarak Allah'ın kendisini mahcup etmeyeceğini söyleyip teselli etti. Bundan sonra Hatice O'nu hristiyanlığı seçmiş bir bilgin olan amcaoğlu Varaka bin Nevfel'in yanına götürdü. Hz. Peygamber olanı biteni anlattı. Bunun üzerine Varaka,
“Bu gördüğün Allah'ın Musa'ya indirdiği en büyük kanundur. Keşke senin davet günlerinde genç olsaydım da kavminin seni çıkaracakları zamanı görseydim.” dedi ve o günlere yetişebildiği takdirde yardım edeceğini söyledi.
Yaşanan olaydan anlaşılacağı gibi peygamber kendi dışından bir kuvvet tarafından adeta yakalanıp kendisinin rağmına bir elçiliğe memur edilmiştir. Bu durum birçok peygamberin bi'setinde görülmüştür.
Eğer Resulallah haşa yalancı olsaydı önünde dilediği gibi şekillendireceği bir yalan alanı vardı. Cebrail'in üç kez kendisini sıkıp neredeyse canının çıkacağını söylemek yerine, dostça yanına gelip şefkatle elini tuttuğunu, mahiyetini ve amacını bilemediği “oku” şeklindeki kesin ve beklenmedik emir yerine arkadaşça sohbet ettiği gibi birşey söylemesi gerekirdi. Aynı şekilde tedirgin ve korku içerisinde eve dönmek yerine mütebessim ve sevinçli bir şekilde dönmesi daha makul idi.

VAHYİN BAZEN ARZUSUNA MUHALİF OLARAK İNMESİ
Bir misal
Münafıkların başı Abdullah bin Ubey ölmüştü. Hz Peygamber onu kendi elbisesine kefenledi, onun için af dileyip cenaze namazını kılmak istedi. Bunu gören Hz Ömer ise O'na “Rabbin seni nehyettiği halde namazını mı kılacaksın ya Resulallah? Deyince O şöyle cevap verdi: Rabbim şöyle buyurarak beni muhayyer bıraktı;” Onlar için ister af dile ister dileme; yetmiş defa bile af dilesen yine Allah Onları affetmez.” Tevbe80 “Ben de yetmiş defadan fazla af dilerim” Böyle buyurarak namazını kıldırdı.Bunun üzerine Allah Teala sözkonusu ayeti anlamada yanıldığını ve doğrusunun ne olduğunu bildiren Tevbe 84. ayeti indirdi. Bu emirden sonra Resulallah münafıkların namazını kıldırmaktan vazgeçmiştir.
Acaba Kur'an Hz peygamber'in sözü olsaydı kendisinin yanlışını çıkaran ve arzusuna muhalif böyle bir ayet söylemesine neden gerek duysundu.

KUR'AN O'NUN SÖZLERİNE BENZEMİYORDU
Ben müslüman değilim hiçbir zaman da olmadım diyen Alberry Carlyl:
“Ben Kuran'ın tabiat üstü bir eser olduğundan şüphe etmiyorum. Zira büyük bir vahiy hitabesi olmanın bütün işaretlerini taşımaktadır. Muhammed'in günlük hayatında nasıl bir eda ile konuştuğunu pekala biliyoruz. Zira hadisleri büyük miktarda muhafaza edilmiştir. Muhammed'in hadis kitaplarındaki sözlerini otantik olarak kabul edersek ki kabul etmek için yeterli delillere sahibiz. Ve kuranı da margoliouth un telakkisi vechile O'nun şuuru mahsülü sayarsak o vakit bir adamın, edebi ifadesinin normal dilinden bu kadar temel ayrılıkları arz ettiği duruma benzer diğer bir hal göstermek zor olacaktır. Demek daha uygun olacaktır. (2)
Utbe'nin itirafı
Utbe kavminin seyyidi ve güzel konuşan edip bir insandı. Hamzanın müslüman olduğu sıralarda kavmine;
Ey kureyş dedi gidip Muhammed'le konuşayım O'na bazı şeyler teklif edeyim, belki kabul eder bizim tanrılarımıza dil uzatmaktan vazgeçer.
-Git görüş. dediler.
Resulullah yalnız başına mescidinde oturuyordu. Utbe geldi söze başladı;
-Kardeşim oğlu senin bizim yanımızdaki yerin bildiğin gibidir soyca mevkice yükseksin. Ama kavminin başına öyle bir iş getirdin ki onunla cemaatlerini dağıttın, inançlarını hor gördün, dinlerini tanrılarını ayıpladın. Geçmiş babalarını tahkir ettin. Şimdi şu tekliflerimi dinle belki kabul edersin.
Söyle ya Ebal Velid dinliyorum.
Kardeşimin oğlu eğer bu getirdiğin şeyle zengin olmak istiyorsan sana mal toplayalım öyle ki en zenginimiz olasın. Eğer şeref istiyorsan seni başkan yapalım. Sensiz bir iş görmeyelim. Hep senin emrinle hareket edelim. Krallık istiyorsan seni bize kral yapalım. Yok eğer bunlardan hiçbiri değilde seni cin çarpmış da kurtulamıyorsan sana doktorlar bulalım. Bu uğurda bütün mal ve mülkümüzü harcayıp seni seni kurtaralım.
-Bitti mi ya Ebal Velid
-Bitti
-Şimdi sen dinle:
“Bu, Arapça bir Kur'an olarak, âyetleri bilen bir kavim için ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır. O, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar gerçeği işitmezler. Onlar: "Ey Muhammed! Senin bizi davet ettiğin şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda anlaşmamıza engel bir de perde vardır. Sen istediğini yap, çünkü biz yapıyoruz” dediler.” (Fussilet 3-5)

“Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse de ki: "Ben sizi Âd ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım." (fussilet 13)
Ayetine gelince velid korkudan sıçradı. Kavmine döndüğü zaman ne konuştuğunu sordular. Dediki;
“Vallahi o şiir değildir. Sihir değildir, kehanet değildir. Ey kureyş topluluğu beni dinleyin. Onu bana bırakın siz bu adamın önünden çekilin. Ondan işittiğim söz gerçekten büyük bir sözdür ben herşeyi okudum her sözü işittim ama onun gibisini işitmedim. Eğer araplar onu yenerse siz de ondan kurtulmuş olursunuz. Yok o üstün gelirse onun mülkü sizin mülkünüzdür. Onun üstünlüğü sizin üstünlüğünüz demektir. Siz de böylece insanların en mutlusu olursunuz.”
Vallahi Muhammed diliyle seni büyülemiş.
Onun hakkında benim fikrim budur ama siz bilirsiniz. Dilediğinizi yapınız. (İbn-i hişam suretun- nebi.)
f(2)the holy Kur'an london 1953

Resulullah'ın Kulluğu
Namazın gözünün nuru olduğunu söylerdi. Bazen namaz kılarken ağlardı. Farz namazlarla yetinmezdi. Soğuk kış gecelerinde sıcak yatağını terkeder, soğuk su ile abdest alarak saatlerce namaz kılardı. Bu şartlarda bir tek sabah namazının zorluğu düşünülürse bunun ne demek olduğu daha iyi anlaşılır. Kuşluk ve teheccüd namazları dışında her farz namazla birlikte kıldığı bazı nafileler de vardı. Savaşta veya hastayken ya da yolculukta devesinin sırtında bulunurken bile bu nafileleri terketmezdi. Ayrıca teravih namazı, bayram namazları, evvabin namazı, ay ve güneş tutulması, istiska namazlarını kılardı.
Haşa samimiyetsiz olsaydı kendisini kabullendirmesi için bu kadar ibadet etmesine gerek var mıydı? Nefse son derece ağır gelen bu ibadetleri bu kadar yapmamış olsaydı insanlar tarafından bir eksiklik olarak görülecek miydi?


MUHALİF İDDİALARININ KARARSIZLIK VE TUTARSIZLIKLARI
“Onlar: "Hayır, bunlar karışık rüyalardır; yok, onu kendisi uydurdu, yok o bir şairdir.”Enbiya 5
Muhaliflerin İslamiyeti kabul etmemek için ileri sürdükleri iddialar iyi düşünüldüğünde birbiriyle çeliştikleri ve kararsızlıkları görülmektedir. Bunlardan bazıları ise;
O bir şairdir!
O bir mecnun!
O bir kahin! Şeytanlar öğretiyor kendisine!
Davası haklı olsaydı önemli şahsiyetler ona uyardı!
Peygamber olarak niçin başkası değil de O seçildi!
Peygamber olsa bizim kavmimizden olurdu!
Birisinin ona birşeyler öğrettiği!
Getirdikleri saçma sapan rüyalar ve uydurma!
Getirdikleri geçmişlerin masal ve hikayeleri!
Bu iddiaların hemen tümü birbiriyle çelişmektedir.
Mesela diyelim ki haşa Hz peygamber'in akli dengesi bozuktu. O zaman yalnız delilik ve mecnun lakabı kendisine uygun olabilirdi. Fakat bir kişi aynı zamanda nasıl kahin, şair ve mecnun olabilir ki? Eğer kahin ise ne mecnun olabilir ne de şair.
“Hayır; onlar, gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar; kararsızlık içindedirler.” Kaf 5
Aynı şaşkınlık günümüz muhaliflerinde de gözlenmektedir. Sadece tabirleri yenilemişler modaya uygun hale getirmişlerdir. Önyargılı müsteşrikler ve materyalistler kah kendi kendine telkin kah başkalarından öğrendi kah insanları kandırdı! Gibi iddialara sarılmaktadırlar. Gözlenen genel ruh hali reddetmek için bir bahane bulma gayretidir.


Vahiy beklentisi içerisinde değildi
İngiliz müsteşrik Alfred Guillaume Hz. Muhammed'in (a.s.m) peygamberliğine inanmadığı halde bu olayı onun samimiyetine ve Hira mağarasında kendisine görünenlerin kuşku götürmez bir gerçek olduğundan emin olma isteğine delil olarak değerlendiriyor.(1)
Marksist Maxime Rodinson de söz konusu noktaya açıkça dikkat çekmekten kendini alamamıştır.Nitekim Rodinson Hz Peygamberin(a.sm) kendisine gelen şeyin Allah'ın vahyi olduğuna kesin kanaat getirmeden önce uzun bir süre tereddüt geçirdiğini kabul ediyor.(2)
Bu tereddüt ve bu gerçeği öğrenmeye yönelik şiddetli arzu Hz Muhammed'in vahiy gelmeden önce peygamberlik beklentisi içerisinde olmadığına kesin bir delildir.

(1)Alfred Guillaume İslam Pelican Books
(2)Maxime Rodinson Mahomet Editions du Seuil,


GİZLENEBİLECEK YANILGISINI GİZLEMEZDİ
Resulullah bir defa da namazda yanılmış, kimsenin bilmediği bu yanılgıdan dolayı sehiv (yanılma) secdesi yapmıştı. Tirmizi salat
Bir başka defasında namaz için kamet getirilmiş, saflar düzeltilmişti ki, Hz peygamber (a.s.m) dışarı çıkmış. Çünkü tam namaza başlayacağı zaman cünüp olduğunu hatırlamış ve Sahabilerine bekleyin buyurmuş sonra evine dönerek gusül abdesti almış, saçlarından su damlaya damlaya yanlarına dönmüş ve namazı kıldırmıştır. Buhari Eğer gerçekten peygamber olmasaydı cünüp haliyle namaz kıldırabilirdi. Namaz kılanlardan onun cünüp olduğunu kim biliyordu ki. Fakat namaz için evinden çıkmışken, namaz için saflar dizilmişken ve sahabileri için de bir bekleme güçlüğü söz konusuyken, evine dönüp önce gusül abdesti almaktaki ısrarı Onun samimiyetini ortaya koyan sessiz bir delil değil de nedir.


Ayet indikten sonra korunamayı kaldırması
Gerçekten Allah-u Teala O'nu birçok yerde korudu. Öyle yerlerde korudu ki ölüm ona ayakkabısının bağından daha çok yaklaşmıştı. Yüce Allah'tan başka kimsenin koruyamayacağı durumlarda korudu.
Cabir B. Abdullah naklediyor:
“Seferlerimiz esnasında gölgeli bir ağaca rastladığımızda, Resulullah'ın istirahati için O'na tahsis ederdik. Za'tür Rika gazvesinde Resulullah bir ağacın altında konakladı, kılıncını da üstüne astı. Müşriklerden biri kılıcı alarak kınından çıkardı ve Resulullah'a “Benden korkuyor musun” dedi. “Hayır” diye cevap verdi. Müşrik “Peki şimdi seni elimden kim kurtaracak?” Hz. Peygamber “Allah kurtaracak bırak kılıcı” dedi. O da kılıcı bıraktı. (Buhari)
Allah Teala'nın O'na sağladığı bu güvenlik, korku namazının meşru kılındığı gazvede vaki olmuştur. En korkulu vaziyette böyle bir emniyet sağlanmıştı.
Huneyn gazvesinde müslümanlar dağılmış Hz Peygamber düşmanlar arasında tek başına kalmıştı. Müslümanlar bozguna uğrayıp kaçınca O kısrağını düşman cihetine doğru sürdü. Amcası Abbas'ta kısrağın gemini tutarak sürat yapmasını engelliyordu. Derken müşrikler Resulullah'ın bulunduğu tarafa doğru geldiler, etrafını sardılar. O ise dönüp arkasına bakmadı bile. Aksine kısrağından indi. Hareketleriyle adeta “İşte elinizdeyim, elinizden geleni yapın” demek istiyordu. Sonra şöyle dedi; “Ben gerçekten peygamberim, bunda yalan yok. Ben Abdülmuttalib'in oğluyum.” Onlara meydan okuyor, sanki bulunduğu yeri bildiriyordu. Neticede O'na en ufak bir zarar bile veremediler. Bilakis Allah O'nu görünmez ordularıyla destekledi, Kendi eliyle düşmanlarını defetti. (Buhari)
Hudeybiye anlaşmasının müslümanları zorlayıcı şartları içinde ayetin güven içerisinde müslümanların Kabe'yi ziyaret edeceğinin teminat altına alınması olayı da buna güzel bir örnektir. (Buharide mevcuttur)

Yalan söylememesi
Peygamber Efendimizin peygamberlikle görevlendirilmeden önce bir kez olsun yalan söylediğine tanık olmamışlardı. Bizans imparatoru Heraklius Peygamberimizle ilgili olarak Ebu Sufyan'a şöyle sormuştu: "Peygamber olmadan önce onu yalancılıkla suçladığınız olmuş muydu?" Ebu Süfyan -Müslüman olmadığı zamanlar onun baş düşmanıydı- "Hayır" demişti. Bunun üzerine Heraklıus: "insanlara yalan söylemeyen birinin Allah adına yalan söylemesi mümkün değildir" demişti.
Böyle bir davası olan bir insanın davasından önce ve sonra hiçbir yalanının olmaması davasının da yalan olmadığının delillerinden biridir.

Kendine olan güveni
Arap liderlerinin önlerinde el pençe durdukları süper güç niteliğindeki imparatorlukların krallarına kesin ifadelerden oluşan davet mektupları ve elçiler göndermişti. Bir anda bu kralların tepkisini üzerine çekebilecek bir uygulamayı yapacak kadar kendisine olan güveni hakikatte Allah'a olan güvenin adı olabilir. Nitekim Kisra Hz Muhammed'in mektubunun başında ismine onun isminden önce yer vermesini bir cüretkarlık kabul edip mektubu parçalamış ve kendisine bağlı Yemen valisine Hz Muhammed'in kafasını koparıp getirmesi emrini vermişti. Bu hareket bile onun attığı adımın ne kadar tehlike içerdiğini göstermektedir.
Hz İsa'nın ilahlığı konusunda iddialaşan Necran hristiyanlarını yalancının lanetlenmesi için lanetleşmeye (mübahele) çağırdı fakat hristiyanlar kendilerine güvenemedi ve müslümanların himayesine girdiler. (Al-i İmran 61 de belirtilmektedir)
Hz Muhammed'in kendine olan güveninin güzel bir örneği de getirdiği dinin hiçbir zaman ortadan kaldırılamayacağını ve bütün dinlere galip geleceğini, Kuranın korunacağını Allah'ın izni ile kesin ifadelerle dile getirmesidir. Üstelik bu ifadeleri Daha hiçbirşeyin belli olmadığı Mekke döneminde ifade etmişti. (Her konuda ihtiyatlı olduğuna nazaran bu konuda da dinin ve kendisinin yokedilmesi durumunda bunun peygamberlerde olabilen bir durum olduğu telkini de verebilirdi. Nitekim diğer peygamberlerden bazıları öldürülmüş ve hepsinin getirdiği kitaplar insanlar tarafından tahrip edilmişti


MUHALİF MÜŞRİKLERİN İTİRAFLARI
Birçok muhalifi muhalifliği ile birlikte Onun peygamber olduğunu anlamıştı. Bunu itiraf etmektende kendilerini alamamışlardı. Fakat bazı cahili sebepler bu itirafın gereklerini yerine getirmekten onları alıkoymuştu.
Bir defasında Ebu Cehil Hz Muhammed ile karşı karşıya geldi ve kendisiyle el sıkıştı. Bir kişi laf attı: “Bu da ne gözlerim neler görüyor? Sen dininden dönen bir adamla el mi sıkışıyorsun?” Ebu Cehil onu biraz uzağa götürüp kulağına fısıldadı: Vallahi onun peygamber olduğunu biliyorum. Ama bizim Abd-i Menaf'a tabi olduğumuzu hiç gördün mü?” İbni Kesir Tefsir
Ahnes, Ebu Cehil'e şu anda burada senden ve benden başka kimse yoktur. Bana doğruyu söyle Muhammed gerçek bir peygamber midir? Yoksa bir yalancı peygamber midir? Ebu Cehil dedi ki “Vallahi Muhammed doğru sözlü bir insandır.O hiçbir zaman yalan söylememiştir. Fakat Beni Kusay Kabe'nin bayraktarlığıyla hacılara yemek yedirme ve su içirme vazifelerinin yanısıra peygamberliği de alıp götürürlerse Kureyşliler ne yapsın. İbn-i İshak Sire
Ebu süfyan Ahnes'e fikrini sorunca, Kendisi Hz Muhammed'in hak yolunda olduğuna inandığını söyledi. El İsabe , Asım Köksal Hz Muhammed ve İslamiyet.


ASKERİ SEFERLERİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNA BİZZAT KATILMIŞ OLMASI
Halbuki devlet başkanı olarak askeri görevleri ordusuna ve komutanlarına havale edip sadece siyasi işleri yürütmekle yetinerek devamlı olarak Medine'de kalıp canını tehlikeye atmayabilirdi.


TÜM İSLAMİ İLİMLERİN KAYNAĞI OLMASI
Kur'an, Hadis, Tefsir, Kelam, Tasavvuf, Fıkıh, Siyer gibi hakkında üniversiteler açılacak kadar ilmin bundan 1400 sene önce yaşamış bir kişiden doğmuş olması.

KURAN'DA KISSALARIN DOĞRULARININ ANLATILMASI
Tevrat ve incil'deki kıssaların bir kısmının kuran'da aynen anlatılmayıp kesinlikle hatalı alıntı olarak düşünülmeyecek nitelikte iddialı değişiklikler ile anlatılmış olması. (Halbuki Ehl-i Kitab tarafından tepkiyle karşılanmak yerine aynen alıp onların İslamı kolay kabul etmesini sağlayabilirdi.). Günümüzde Nuh tufanı, Mısır’da ki sosyal düzen ve hiyerarşi gibi tarihsel konularda yapılan drin araştırmalar tahrif edilmiş Tevrat’ta yanlışlıklar ve mantığa aykırılıklar bulunduğunu fakat Kuran’ın mucizevi şekilde doğruyu söylediğini göstermektedir.

KURANDAN ÖNCE BELAGATA YÖNELİK HİÇBİR FAALİYETİ GÖRÜLMEDİ
Peygamberlikten önce uzun zaman toplumda bulunduğu halde nesir, nazım, şairlik, hatiplik gibi bir meşguliyeti görülmediği halde Kur'an gibi o zaman müşrik şairlerini dahi teslime ya da itirafa sevkeden bir sözü tebliğ etmiş olması.
”De ki Allah dileseydi ben O'nu size okumazdım.(Ve benim lisanımla)onu size bildirmezdi. Zira bundan önce ben sizin içinizde bir ömür durdum hiç düşünmüyor musunuz? (Yunus 16)
Yahudilerin Hz. Muhammed (s) peygamber olduğunu bilmeleri
“Vaktaki Allah katından onlara, kendilerinde olanı tasdik eden Kitap geldi ki onlar bundan önceleri, inkar edenlere karşı kendilerine yardım gelmesini beklerlerdi, bildikleri gelince onu inkar ettiler. Allah'ın laneti, inkar edenlerin üzerine olsun.” 2/89
Asım b. Ömer kavminin adamlarının şöyle dediğini nakletmektedir;
“İslamdan önce biz puta taparken kitap ehli olan yahudilerle aramızda kavgalar olurdu. Biz onları bozup ganimet alırsak bize şöyle derlerdi:
Bizim dediğimiz (kitabımız)'ı tasdik eden bir peygamberin gelme zamanı yaklaştı. Biz onunla beraber sizi ad ve irem gibi katledeceğiz. Ya rabbi vasıflarını Tevratta gördüğümüz Ahir zamanda gönderilecek peygamberle bize yardım eyle.” bu sözü çok söylerlerdi. Fakat Allah peygamberini gönderince O'nun çağrısına biz icabet ettik, inandık, onlar inkar ettiler. (1)
* * *
“Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları şey ki; Allah'ın kullarından dilediğine kendi lütuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. İşte bu yüzden de gazap üstüne gazaba uğradılar. Can yakıcı azap asıl kâfirler içindir.” Bakara 90
“Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, Peygamber'i, kendi oğullarını bildikleri gibi, bilirler. Kendilerine yazık edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.” (En-am 20)
Seleme İbnu Sellam söyle söylüyor “Abdüleşhel Oğulları arasında bir yahudi komşumuz vardı. Bir gün evinden çıktı. Abdül eşhel Oğullarının yanına geldi. Ben orada bulunanların en genci idim. Kıyameti, öldükten sonra dirilmeği cennet ve cehennemi anlattı sonra
-Putlara tapan müşrik bir kavim var ki öldükten sonra dirilmeğe inanmıyorlar dedi.
-Yazık sana dedik sen inanıyormusun?
Evet dedi andolsun ki inanmayan için orada en büyük azap var O'nu ısıtırlar sonra o kafiri içine atarlar.
Peki bunun alameti nedir diye sordular
-Bu taraftan gönderilecek olan bir peygamberdir dedi ve eliyle Mekke tarafını gösterdi.
-O'nu ne zaman göreceksin diyenlere karşı içlerinde en genç olan beni göstererek:
-Bu çoçuk ömrünü tüketmeden O'na yetişir dedi.
Nihayet aradan zaman geçti Allah Muhammed (s) 'i gönderdi. O adamda henüz aramızda sağ bulunuyordu. Biz inandık fakat o inat ve hasedinden dolayı inkar etti.
-Yazık sana be adam dedik O'nun hakkında şöyle şöyle diyen sen değilmiydin?
-Evet ama dedi benim dediğim adam bu değildir. (2)
* * *
Ebi Nemle babasından anlatıyor: Benu Kureyza yahudileri kitaplarında Resulullah'ın zikrini okur adını ve sıfatını ve bize (Medineye) hicret edeceğini çocuklarına öğretirlerdi. Fakat Resulullah (s) zuhur edince hased edip çekemediler ve o değildir dediler.
* * *
İbn-Cafer babasından neklen şöyle diyor:
Yahudilerin en alimi olan az zabir ibn bata bana bir sifr okudu. İçinde Ahmed'in bahsi ve peygamber olacağı Karaz toprağında çıkacağı vasfının şöyle şöyle olduğu yazılı idi. Zabir bunu söyleyip dururdu. Ama Peygamber Aleyhisselamın Mekke de çıktığını duyunca o sifri yok etti ve Resulullah'ın vasıflarını gizledi. O değildir dedi. (3)
Resulullah (s) Midrasın evine geldi:
Bana en bilgininizi gösterin dedi. Abdullah bn Surya yı gösterdiler. O'nu tenhada görüp Allah'ın yahudilere verdiği nimetlere yemin verdirerek sordu:
-Benim Allah'ın elçisi olduğumu biliyor musun?
-Evet kavmim de biliyor. Senin vasfın Tevratta açıklanmıştır. Ama hased ettiler.
-O halde seni iman etmekten alıkoyan nedir?
-Kavmime aykırı hareket etmek istemiyorum. Belki onlar sana uyar müslüman olurlar. O zaman ben de müslüman olurum. (4)
* * *
Ebu Sahr el Ukayli anlatıyor;
Medineye çıktım; Allah'ın elçisine rastladım. Ebubekir ve Ömerle yürüyordu. İleride hasta yatan yeğeninin başı ucunda Tevrat okuyan bir yahudinin yanından geçerken Resulullah (s) yahudiden sordu;
-Ey yahudi Tevratı Musa'ya indiren ve İsrailoğullarına denizi yaran Allah hakkı için Tevratta benim evsafımı ve çıkacağım yeri görüyor musun?
-Hayır diye başını salladı yahudi. Fakat hasta olan yeğeni,
-Ben dedi, Tevratı Musa'ya indiren ve İsrail Oğullarına denizi yaran Allah için şehadet ederim ki bu Tevratta senin vasıflarını ve çıkacağın yeri biliyor ve ben Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ederim.
Resul aleyhisselam;
Yahudiyi arkadaşınızın yanından kaldırın diye emretti. Genç vefat etti. Allah'ın elçisi O'nu yıkayıp defnetti. (5)
* * *
Hendek harbinde Resulullah (s) ile olan anlaşmalarını bozup düşmanla birleşmek suretiyle müslümanlara ihanet eden kureyza yahudilerini hendekten sonra Hz. Peygamber on beş gün muhasara etti. Artık kuşatmanın kalkmayacağını anlayan yahudiler aralarında görüştüler. Reisleri bulunan Kab ibn-u malik şöyle dedi;
“- ey yahudi cemaati, başınıza bu iş geldi bir kere. Şimdi size üç teklifim var. hangisini beğenirseniz O'nu yapınız;
-Bu adama uyalım, O'nu tasdik edelim. Zira O'nun peygamber olduğu artık sizce anlaşılmıştır. O, kitabınızda vasıflarını gördüğünüz peygamberdir. Böylece kanlarınızdan, mallarınızdan, çocuklarınızdan ve kadınlarınızdan emin olarak yaşarsınız..
-Tevratın hükmünden asla ayrılmayız. Ve O'nu başkasıyla değiştirmeyiz... dediler. (6)
fakat Abdullah ibn- selam ve kabul ahbar gibi insaflı yahudi alimleri islamiyeti seçmekte tereddüt etmediler.
* * *
1. ibni hişam siratunnebi c1 s211; taberi Camiul beyan c1 s309
2. Aynı eser s212
3. ibn-ussaad At- tabakat c1 s141
4. At- tabakat c1 s146; kitabu sıfatussafve c1 s31
5. At- tabakat c1 s169
6. taberi tarihul umemi val muluk c2 s 247

KENDİSİNE KUTSALLIK ATFETMEDİ
“Peygamberlerinin kabirlerini mescit yapan kavmi Allah kahretsin.” (İbni hişam cilt 2 )
“Beni meryem oğlu isanın övüldüğü gibi övmeyin. Allah'ın kulu ve resulü deyin (a.g.e)
Bir adam Hz Muhammed (s) önünde durmuştu. Kendisin korkudan bir titreme aldı. Allah'ın elçisi O'na şöyle dedi “Kendine gel ben kral değilim. Ben pastırma yiyen Kureyş'li bir kadının oğluyum” (Tabakat-al Kubra.)
Ebu umame diyor ki bir gün bizler oturmuş konuşuyorduk. Allah'ın resulü çıkageldi hemen ayağa kalktık. Buyurdu ki “Acemlerin birbirine tazim ederek kalktıkları gibi kalkmayın. Ben ancak bir kulum kul gibi yerim kul gibi otururum.” (Aşşifa.)
Resulullah'ın oğlu ibrahim vefat etmişti. O gün güneş tutulması olmuştu. Müminler ibrahimin vefatından dolayı güneşin tutulduğuna hükmettiler. Hz. Peygamber müslümanları başına topladı ve onlara şöyle dedi: Güneş de Ay da bir kimsenin ölmesi veya yaşaması yüzünden tutulmaz.”
Elbette ki bu ve benzeri hadiseleri kendisine kutsallık atfetmek için kullanabilirdi fakat kullanmadı. Hatta bu tür hadiselerin bu şekilde yorumlanma ihtimaline karşı müminleri uyardı.

EVLİYALARIN İMZASI
O'nun getirdiği din ile kemalata erişip olgunlaşan, birçoğuna Allah'ın keramet ikram ettiği, çevrelerindeki insanlarca üstün vasıfları görülen hatta bazılarının evliya olduğunu müslüman olmayanların bile kabul ettiği milyonlarca seçkin insan da onun davasına milyonlarca delil hükmünde imza basmaktadır.
O yıldızlardan bazılarını söylemek gerekirse;
Abdulkadir-i Geylani , Mevlana Celaleddin , Cüneyd-i Bağdadi , Şah-ı Nakşibendi , Ahmed Rufai , Ahmed Bedevi , Rabia-tül Adeviyye Hasan-ı Basri Bayezid-i Bestami ve daha binlerce keramet sahibi evliyalar onun davasına imza basmaktadır.


Tanıtım Filmi ve Sosyal Medya Yönetimi için doğru Reklam Ajansı "Sosyal Ajansım"
http://www.sosyalajansim.com

Altın oran, kabe, Kutsal Gizemler gibi eserleriyle uluslararası üne sahip olan yönetmen Erdem Çetinkaya'nın sahibi olduğu Mivafilm ve SosyalAjansim sizin için mükemmel bir tanıtım stratejisi oluşturabilir.
REFERANSLARIMIZ
T.C. Milli Savunma Bakanlığı – TAI – TUSAŞ (Atak Helikopterleri)
T.C. Milli Kütüphane (Tanıtım Filmleri ve Kurumsal Kimlik…)
Ankara Yıldırım Beyazıt Devlet Üniversitesi Tanıtım Filmleri
Kanal İstanbul Projesi 2012 Tanıtımı – İnanlar İnşaat
Wild Dragon Energy Drink – Avusturya
Xibe Energy Drink – Almanya
ŞikayetVar .com / Termikel/ Atv / TRT ve daha niceleri
Dünyanın en çok izlenen İslam Belgeseli (Kutsal Gizemler I ve II)
ERIC ROBERTS-Sinema Filmi-Özel Efektleri(Westbrick Murders)
Kozmik Sır – Bilim Kurgu Sinema (Başlıyor) ve çok daha fazlası…