1 Mayıs 2008 Perşembe

BATILI BİLİMADAMLARI VE LİDERLERİNİN İSLAM VE HZ MUHAMMED HAKKINDAKİ ÖVGÜ DOLU SÖZLERİ

İslamiyet’ten evvel Arabistan bir çöl ve orada oturan insanlar da yarı vahşi bedevilerdi. Putperest idiler. Birçok putlara taparlardı. İptidai bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri gömmek gibi korkunç âdetleri vardı. Bu yarımada, bir yol üzerinde olmadığı için, ne büyük İskenderler, ne Persler, ne Romalılar, Arablarla hiç uğraşmamış, birçok kavimlerle savaştıkları halde, Arabların yanından geçmemişlerdi. Bu sebepten, İranlıların, Romalıların ahlaksızlıkları, zulümleri, hilekârlıkları Arablara bulaşmadı. İşte böyle aciz, zavallı, yarı vahşi olan bir kavim, onlara mürşidlik, rehberlik eden Muhammed aleyhisselam sayesinde birdenbire değişmiş, tam bir medeniyete kavuşmuş, harikulade [olağanüstü] bir gayret ile 30 sene içinde, şarkta Türkistan ve Hindistan, garpta İspanya olmak üzere akla hayret veren çok kudretli bir İslam devleti meydana getirmiştir. İlimde, fende ve medeniyette son derece ilerlemişler, o zamana kadar bilinmeyen birçok şeyler keşf etmişlerdir. İlim, fen, tıp ve edebiyatta en yüksek mertebeye varmışlardır. İlimde o kadar ileri gitmişlerdi ki, Papalar bile Endülüs Üniversitelerinde okuyor, dünyanın her tarafından koşup gelenler, bu üniversitelerde fen ve tıp tahsil ediyorlardı. O zamanın Avrupa’sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir tarihçi, (Avrupa’nın manevi inkişafı) ismindeki eserinde şöyle demektedir: (O zamanki Avrupalılar, tamamen barbardı. Hıristiyanlık onları barbarlıktan kurtaramamıştı. Hıristiyan dininin başaramadığını, İslam dini başardı. İspanya’ya gelen Arablar, evvela onlara yıkanmasını öğrettiler. Sonra, onların üzerindeki parça parça olmuş, bitlenmiş hayvan postlarını çıkararak, temiz, güzel elbiseler giydirdiler. Evler, konaklar, saraylar yaptılar. Onları okuttular. Üniversiteler kurdular. Hıristiyan tarihçiler, İslam’a karşı olan kinlerinden ötürü, bu hakikati gizlemeye çalışmakta, Avrupa’nın medeniyette müslümanlara ne kadar borçlu olduğunu bir türlü itiraf edememektedirler.)Tarihe dünyanın en büyük askeri dehalarından biri, aynı zamanda kıymetli bir devlet adamı olarak geçen Fransız İmparatoru Napoléon şöyle diyor:“Allah’ın varlığını ve birliğini, Musa kendi milletine, İsa Romalılara, fakat Muhammed (aleyhisselam) bütün eski dünyaya bildirdi. Arabistan tamamiyle putperest olmuştu. İsa’dan altı asır sonra Muhammed (aleyhisselam) kendisinden evvel gelmiş olan İbrahim, İsmail, Musa ve İsa’nın (aleyhimüsselam) Allah’ını Araplara tanıttı. Arapların yanına sokulan Aryenler, hakiki İsa dinini bozarak onlara Allah, Allah’ın oğlu, Ruhulkudüs gibi, kimsenin anlayamayacağı akideleri yaymaya çalışıyor, şarkın sulh ve huzurunu tamamen bozuyorlardı. Muhammed (aleyhisselam) onlara doğru yolu gösterdi. Araplara yalnız bir tek Allah olduğunu, Onun ne babası ne de oğlu bulunmadığını, böyle birkaç Allah’a tapmanın puta tapmaktan kalan saçma bir âdet olduğunu anlattı.”Dünyanın tanıdığı en büyük ilim adamlarından biri olan İskoçyalı Thomas Carlyle diyor ki:“Muhammed (aleyhisselam) gelmeden evvel Arapların bulundukları yerlere kocaman bir ateş parçası sıçramış olsaydı kuru kum üzerinde kaybolup gidecek ve hiç iz bırakmayacaktı. Fakat Muhammed (aleyhisselam) gelince bu kuru kum dolu çöl, sanki bir barut fıçısına döndü. Delhi’den Granada’ya kadar her taraf birdenbire semaya yükselen alevler hâline geldi. Bu büyük zat sanki bir şimşekti. Onun etrafındaki bütün insanlar, Ondan ateş alan parlayıcı maddeler hâline dönüştüler.”Hindistan’ı İngiliz sömürgesi olmaktan kurtaran Hintli lider Mahatma Gandhi, İslam dinini ve Kur’an-ı kerimi inceledikten sonra şunları söylemiştir:“İslam dini yalancı bir din değildir. Hintlilerin bu dini saygı ile incelemelerini isterim. Onlar da İslamiyet’i benim gibi seveceklerdir. Ben, İslam dininin Peygamberinin ve Onun yakınında bulunanların nasıl hayat sürdüklerini bildiren kitapları okudum. Bunlar beni o kadar ilgilendirdi ki, kitaplar bittiği zaman bunlardan daha fazla olmamasına üzüldüm. Ben şu kanaate vardım ki, İslamiyet’in süratle yayılması, kılıç yüzünden olmamıştır. Aksine her şeyden evvel sadeliği, mantıki olması ve Peygamberinin büyük tevazuu (alçak gönüllülüğü), sözünü daima tutması, yakınlarına ve Müslüman olan herkese karşı sonsuz bağlılığı yüzünden İslam dini birçok insanlar tarafından seve seve kabul edilmiştir.”Dünyaca tanınmış büyük Fransız edibi ve devlet adamı Lamartine ise, Türkiye Tarihi adlı eserinde şöyle diyor:“Hz. Muhammed (aleyhisselam) bir yalancı peygamber miydi? Onun eserlerini ve tarihini inceledikten sonra bunu düşünemeyiz. Çünkü yalancı peygamberlik iki yüzlülüktür. İki yüzlülükte inandırma kuvveti yoktur; nasıl ki, yalanda da doğruluğun kudreti bulunmaz.Mekanikte bir cisim atıldığı zaman onun varabileceği yer, fırlatma gücü ile orantılıdır. Bir manevi ilhamın gücü de onun meydana getirdiği eser ile orantılıdır. Bu kadar çok şey taşıyan, bu kadar uzaklara kadar yayılan ve bu kadar uzun zaman aynı kudrette devam eden bir “fikir” yani İslamiyet yalan olamaz. Bunun çok samimi ve çok inandırıcı olması gerekir. Onun hayatı, uğraşmaları, memleketinin hurafelerine ve putlarına kahramanca saldırıp onları parçalaması, puta tapan çoğunluğun hiddetlerine karşı koymak ataklığı, kendine saldırdıkları halde, 13 sene Mekke’de buna dayanması, hemşehrileri arasında türlü hadiseler çıkartmak ve kendini adeta kurban yerine koymak gibi hallere tahammül etmesi, Medine’ye hicreti, durmadan yaptığı teşvikler ve verdiği vaazlar, çok üstün düşman kuvvetleriyle yaptığı savaşlar, kazanacağına olan itimadı, en büyük felaket zamanında bile duyduğu insan üstü güvence, zaferde bile gösterdiği sabır ve tevekkül, dini tebliğ etme azmi, sonsuz ibadeti, Allah ile mukaddes konuşmaları, ölümü, ölümünden sonra da devam eden şân ve şerefi, zaferleri Onun hiçbir zaman bir yalancı peygamber olmadığını, tam aksine büyük bir imana sahip bulunduğunu gösterir.Filozof, hatip, peygamber, kanun koyucu, cenkçi, insan düşüncelerini etkileyici, yeni iman esasları koyan ve yirmi büyük dünya imparatorluğu ile bir büyük İslam devleti kuran kişi: İşte Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) budur! İnsanların büyüklüğü ölçmek için kullandıkları bütün mikyaslarla [ölçülerle] ölçülsün; acaba Ondan daha büyük bir şahıs var mıdır? Olamaz!”Almanya’da Stuttgart şehrinde 1888 [h. 1305] senesinde, neşr edilmiş olan Kürschner ansiklopedisinin (Muhammed ve İslam dini) hakkındaki yazısından bir bölümü şöyle:(Muhammed “aleyhisselam”, gayet güzel huylu, güler yüzlü, kibar tavırlı ve çok dürüst bir zat idi. Daima hiddet ve şiddetten kaçmış, hiçbir zaman zulüm yapmamıştır. Müslümanların daima iyi huylu, güler yüzlü olmasını istemiş, Cennete iyi huy ve sabır ile gidileceğini bildirmiştir. Doğru sözlülüğü, merhameti, fakirlere yardımı, misafirperverliği, şefkati, daima Müslümanlığın esas temelleri olduğunu beyan etmişti. Daima kanaat ile yaşamış, debdebe ve gösterişten kaçınmıştır. Müslümanlar arasında hiçbir sınıf farkı tanımamış, en fakir bir müslümanın bile hatırını saymıştır. Büyük bir zaruret olmayınca, zora başvurmamış, bütün meseleleri tatlılık ile, anlaşma ile, nasihat ve izah ile hâl etmeye uğraşmış ve çok kereler bunda muvaffak olmuştur. 630 tarihinde tekrar Mekke’ye dönerek, bu şehri kolayca feth etmiş ve çok kısa zaman içinde, yari vahşi Arabları, dünyanın en medeni insanları hâline getirmiştir.) Amerikan astronomi mütehassısı Michael H. Hart, Âdem aleyhisselamdan bugüne kadar gelen bütün büyük insanları birer birer tetkik ederek, bunların içinden yalnız 100 tanesini ayırmakta, bu 100 kişi arasında en büyüğü olarak, Muhammed aleyhisselamı göstermektedir. (Onun kudreti, kendisine Allah tarafından vahiy edildiğine inandığı, muazzam eser Kur’an-ı kerimden gelmektedir) demiştir.Amerika Chicago Üniversitesi profesörlerinden meşhur ruhiyat mütehassısı yahudi Jules Massermann, 1974 senesinin 15 Temmuzunda yayınlanan (Time) mecmuasının hususi nüshasında (Büyük liderler nerede?) başlığı altında, tarihte şimdiye kadar gelip geçmiş olan rehberleri tetkik etmekte, bunların hayatlarını tahlil etmekte ve (Bunların en büyüğü Muhammed aleyhisselamdır) demekte ve şu neticeye varmaktadır: (Muhammed aleyhisselamdan sonra, Musa aleyhisselam gelir. İsa “aleyhisselam” ve Buda lider olmaya layık kimseler değildi.) Halbuki kendisi, yahudi olduğu için, Musa aleyhisselamı Muhammed aleyhisselama tercih etmesi beklenirdi. O, bunu yapmamış, hakikatten ayrılmamıştır.Amerika’da (En Büyük İnsan) yarışmasında, en çok rey alan yine Muhammed aleyhisselam olmuştur.30 sene içinde bir vahşi kavmi, hem de küçük bir insan topluluğunu, dünyanın en muazzam, en medeni, en yüksek ahlaklı, en yüksek seciyeli, en kahraman, en bilgili bir millet hâline getirmek, her hangi bir insanın, bir liderin, bir kumandanın yapacağı iş değildir. Bu, ancak Allahü teâlânın resulünün, yani Muhammed aleyhisselamın bir mucizesidir. Wolfgang von GoetheWolfgang von Goethe 23 yasinda peygamber Muhammedi (S.A.V.) övmüster. İslam dinine ve kurucusuna karşı hayranligi bu şairi ömrü boyunca bırakmamış. Goethe 70 yasina ulaştığında Kuran’ın tamamı peygambere indiği geceyi takva ile ihya etme fikrini uygulamak istediğini açikliyor. Edebiyata ‚West-östlichen Divan' adli eseriyle bir İslam simgesi koymuştur. Bu eseri ilan ettigi yazı'da Müslüman olduğuna dair şüpheleri reddetmediğini yaziyor.
Amerikali psikolog Jules MassemannTarihin en büyük manevi lideri kimdi? Bu soruyu Chicago üniversitesinde bulunan amerikali psikolog Jules Massemann 1974 yilinda amerikan ‚Times' dergisi için üç kriterle cevaplamaya çalıştı: Aradığımız lider liderliğini yaptigi kişilerin refahını düşünmeli, adamlarini kendilerini güvençli hissettikleri sosyal düzen kurmus olmali ve taraftarlarini bütün bir inanç sistemi ile beslemis olmali. Massermann hiç beklenmedik bir sonuca varmis: ‚Bu ölçülere uyan gelmiş geçmiş en büyük lider Muhammed (S.A.V.)'dir'
Masserman bu tez ile batılı Muhammed (S.A.V.) hayranlarının arasında yer aldı. Bu hayranlar listesi Johann Wolfgang Goethe'den George Bernhard Shaw'a kadar uzanır. Michael H. Hart'da bu listeye dahil. Astronom, matematikci, avukat ve satranç sampiyonu olan bu kisi 1978 yilinda tarihi en çok etkileyen 100 kisiyi tespit eder ve der ki: ‚Muhammed´in (S.A.V.) tarihi en çok etkileyen kisi olarak kabul etmemizi gerektiren sebep dünyevi ve uhrevi etki alanını birleştirmesidir.' Rus Lider GorbaçovGorbaçov, ''Islam, Ortaçag'da dünyaya, egitim, tip ve mimarlik alanlarinda çok hizmet vermistir. Dünya medeniyetinin ilerlemesinde Islam'in çok payi vardir'' seklinde konustu.

Hiç yorum yok: